~Tanışma~

275 27 5
                                    

TAEHYUNG

İçeri itilmem ile dengemi son an sağlamış, düşmekten ya da yere çakılmaktan kurtulmuştum. Fakat şu anda daha büyük bir sorun vardı. Çünkü 5 küçük adam, koltukta yatan baygın bedenin başında toplanmıştı. Ve bir tanesi de deli gibi ağlıyordu...

"Ne yapacağız namjoon hyung?"
"Bilmiyorum jimin..."

Yavaşça yanlarına emeklemiştim. Sesimden dolayı hepsi bana bakmaya başlamıştı.

"Şey.. eğer isterseniz, ben bir bakayım. Az çok anlarım...?"

Annem köyümüzde hemşireydi. O yüzden bana da hayati tehlikesi olan birisiyle karşılaşırsam diye ölmeden önce birkaç şey öğretip de gitmişti. Tabii evlenip de kraliçe olunca hemşireliğe de son vermişti.

Yanına yaklaştığım beyaz tenli güzel çocuğun başının soluna diz çöktüm ve dizlerimin üzerine oturduğumda ellerim ister istemez saçlarına gitti. Başındaki siyah şapkayı çıkartıp arkamdaki bir kişiye verdim. Tanrı aşkına artık ağlamayı kesebilir miydi?!

Ilk önce nabzına baktım. Neyse ki yaşıyordu.

"Yaşıyor."

Hepsinden bir çığlık kopunca yerimden sıçradım ve baktığim gibi sustular....

"Lamba? Ya da ışık gibi bir şey var mı?"
"Maalesef. Ama mum getirebiliriz."

Etraftaki mumlardan bir tanesini alıp bana getiren yeşil şapkalı uykucu da olsa biraz aklı başında birisi gibi gözüküyordu.

Gözlerine baktıktan sonra bu sefer de vücudunda bir yara olup olmadığina bakmam gerekti. Bunun için kıyafetleri büyük bir engeldi.

"Vücuduna bakmam gerek..."
"Çıkalım biz."
"A-ama-"
"Çıkalım işte uzatmayın"

Hepsi çıkınca koltukta uzanan çocuğu hafif kaldırıp üzerindeki kıyafeti çıkarttım. Görünürde bir şey yoktu ama ilerleryen zamanlarda sağ kolu moraracak gibiydi. Galiba üzerine düşmüştü.

Sağ koluna dikkat ederek kırık ya da çıkığının olup olmadığına bakarken baygın beden hafifçe inlemiş ve gözleri hala kapalıyken yüzünü buruşturmuştu. Parmağımda hissettiğim sızı ile parmağima baktığımda minik beden parmağımı eliyle sıkıyordu...

Yumuşacık beyaz tenini yavaşça koltuğa bırakıp bu sefer de altındaki kumaş parçasını çıkarttım. Yine sağ bacağı, ve kalçası moraracak gibiydi. Bileği çoktan moraramaya başlamıştı bile.

Kalkıp mutfakta bir merhem yaptım. Annem öğretmişti. Bu merhemi kime sürse, vuruk ve morlukları 2 3 güne normal rengine kavuşurdu. Ağrı da kalmazdı. Çocukken bana çok yaptığınsan biliyordum...

Merhemi koltuğun yanına bırakıp kapıdan kafamı uzattım. Böylelikle hepsi ayaklanıp söyleyeceğim şeyi beklediler.

"Sarabileceğim bez var mı?"
"Ah evet. Mutfaktaki alt çekmecelerden bir tanesinde bir sürü var. Kullanabilirsin."
"Teşekkür ederim"

Bezleri bulunca bir sürü almış ve yırtmaya başlamıştım. Şimdi ise süt beyazı çocuğun morluklarına merhemi sürup sarmak vardı.

Işim bitince zor da olsa giydirebilmiştim. Şapkasını da takıp başını bir yastıkla destekledim.

Tam kalkıp gidiyordum ki minik beden yine parmağımı tuttu.

"Gitme. Canım acıyor..."

Masumluğu karşısında erirken tekrar yanıma çömeldim. Hala baygındı...

"Gelebilirsiniz!"

Seslenmemle birlikte hepsi birden içeri girmişti. Koltuktaki bedenin sargılarla kaplı bedenini gören ve sabahtan beri ağlayan yine ağlamaya başlamıştı ve bu cidden de sinir bozucu olmaya başlamıştı.

"Tanrı aşkına ağlamayı kesecek misin? Arkadaşınız yaşıyor ve gayet iyi."

Sonunda ağlamayı kestiğinde şu anda hepsi koltuklarda oturuyordu. Bense yere oturmuştum...

"Ben namjoon. Bu arkadaşımız da jungkook"
"Ben suga"
"Ben jin"
"Ben de jimin!"
"B-ben h-hobi"

Hepsi kendini tanıttığında konuşmak zorunda olduğumu hissettim.

" ben de taehyung. Ama siz tae diyin lütfen. Tanıştığima da memnun oldum."
"Jungkook iyi mi?"
"Evet iyi, fakat ismi ne dediniz?"
"Jungkook."
"Lütfen soy adını da söyler misiniz?"
"Biz soy adını bilmiyoruz. Zaten aramıza yazın katıldı. Hiç soy adından da bahsetmedi. Biz de söylemeyince sormadık."
"Jimin haklı. Ama sen neden bu kadar ismini merak ettin ki?"
"Bir yerden... babam. Babam söylemişti galiba?"
"Babanız-"
"İlerde bir şato var. Görmüşsünüzdür-"

Hepsi birden kafasını olumsuz anlamda sallayınca derince iç çektim.

"Neyse. Oranın prensiyim ben..."
"Taeydi galiba?"
"Namjoon?"
"Evet. Merakımızı mazur görün lütfen. Seni buraya getiren nedir?"
"Babam. Babam beni evlendirmek istiyor. 23 yaşındayım diye... ama sorun şu ki, beni evlendirmek istediği kişinin ismi,"

Koltukta yatan bedene bakmış ve devam etmiştim;
"Jeon jungkook...?"
"I-isim benzerliği olabilir mi? Olabilir değil mi namjoon?"
"Tabii ki jimin. Sakin olur musunuz bir? VE JİN BENİ DÜRTMEKTEN VAZGEÇ!"
"SOR O ZAMAN SEN DE!"
"Ş-şey... bana sormak istediğiniz bir şey varsa çekinmeden sorabilirsiniz."

Jin heyecanla öne atılmıştı.
"Ne yiyorsunuz genelde?"
"JİN!"
"Sizinle aynı şeyleri...?"
"Ah be!"
"Sen onu boşver. Güzel kızlar var mı?"
"HOBİ!"
"V-vardır elbet..?"
"O zaman onlardan birisiyle evlensene. Neden özellikle bizim jungkook'umuz?"
"JİMİN BİR DURUN AMK!"
"Ş-Şey ben... kadınlardan hoşlanmıyorum."

Hepsi birden susmuştu.
"Anlıyoruz. Tabii önemli bu."

Konuyi acilen değiştirmem gerektiğini hissettim.

"J-jungkook? Onunla nasıl tanıştınız?"

Tam namjoon konuşacaktı ki jungkook koltuktan "HAYIR DUR YAPMA!" diyerek kalkmış ve böylelikle de uyanmıştı....

3. BÖLÜMÜ AZ SONRA YÜKLEYECEĞİM.

6 DRAWES, AND A COTTON PRINCE |TAEKOOK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin