GEÇMİŞİN İZLERİ

20 4 1
                                    

      

        Gözlerimin önünde kırılan camlar, belki de benim daha algılayamadığım bazı parçalarımın kırılması gibi dökülüyordu ayak uçlarıma doğru. Bazı sesler çınlatıyor kulaklarımı. Beynimde saklı dışarıya vuramadığım bazı cümlelerin içimde kalışı ellerimin titremesine yol açıyor. Sakinlik, herkesin olur mutlaka huzurlu anları ya da kendileri yaratırlar bu anları. Peki hiç huzura muhtaç birini gördünüz mü? Şimdi göreceksiniz.
.
.
.
"Baba bugün pikniğe gidelim mi? Baksana hava çok güzel, güneşli." Bağırarak babamın yanına koşuyordum. Birkaç gündür beni odama kapatıyordu, oyuncaklarımla. Bazı işlerinin olduğunu söyleyip çıkmamı istemiyordu. Canım o kadar sıkılmıştı ki artık barbie bebeklerime daha ne kadar farklı kombin yapacağımı bilmiyordum.
Her gün olduğu gibi yine yemek saatinde kapımı açmıştı sanırım, uyandığımda ve kapımı kontrol ettiğimde açık buldum. Beni sofrada bekliyor olmalı diye düşünerek çıkmıştım odamdan. Koştur koştur mutfağa giderken birden ayağım kaydı ve yere düştüm. O sırada vücuduma bir ıslaklık geldi hemen yerden kalkmaya çalıştım fakat bu yerdeki kırmızı boya da neyin nesiydi? Yoksa babamla boyama mı yapacaktık? Süpriz yapmış olmalı, bunca zamandır bana bunu hazırladı demekki, diye düşünerek yerden doğruldum. Boyalar hep böyle kötü mü kokardı?
Birkaç adım atıp mutfağa girdiğimde babam yerde yatıyordu. Üstüne kırmızı boya bulaşmıştı. Masadan peçete almak için masaya bakındım. Yemek hazırlanmıştı ama üstlerine boya sıçramış herhalde. Peçeteyi alıp babamın üstüne koydum. "Baba neden boyayı döktün? Ne yapıyorsun? Kalksana, boyama yapalım." Ne olduğunu tam idrak edemiyordum ama babam da uyanmıyordu. Yüzünü elledim, soğuktu. "Baba üşüdün mü? Ama hava çok güzel, güneşli." Bir süre daha babamı dürttüm ama hareket yoktu. Bu işte bir terslik vardı. Sonra gözlerim dolmaya başladı daha ben ne olduğunu anlayamamışken gözlerimden akan yaşlar babamın kanına bulaşıyordu. Evet! Bu kan, boya değil. Babam artık yoktu, uyanmıyordu. Neden? Kim yaptı? Ne olduğunu bilmiyordum. Artık hıçkırıklarımı duyamıyordum, kulağım çınlıyordu.
Daha sonra herşey nasıl oldu tam hatırlamıyorum ama kapı sesini duydum. Birisi hızlıca içeri girdi. Birsüre mutfağın kapısından bana doğru baktı. Orada birşeyler söyledim ama kelimeler dilime dolanıyordu, ne dediğimi bende bilmiyordum. İki kol bedenimi sardı ve havalandım. Beni oradan aldı ve götürdü. Daha sonrasını hatırlamıyorum.

Uyandığımda arabanın arkasında yatıyordum. Üstümde birisinin ceketi vardı, sigara kokuyordu. Hafifçe doğrulmaya çalışırken araba kasisten geçti ve sarsıldım. O ufak sarsıntı olan biteni hatırlamamı sağladı. Bir süre donup kaldıktan sonra ağlamaya başladım. Ağladığımı duyan şoför bana döndü. "Uyandın mı?" Her şeyin daha ne kadar kötüye gidebileceğini düşünüyordum. Annem yoktu, şimdi de babam...
-
Bir sene öncesinde yine güneşli bir sabahta uyanmıştım. Küçük müstakil evimizin arka bahçesine salıncakta sallanmak için çıkmıştım. Salıncakta sallanırken birden bir ses kulaklarımı doldurdu, silah sesi. Ben yine şu anda olduğu gibi o zaman da idrak edememiştim, korkmuştum. Salıncaktan inip koşarak evin içine girdim. Beni gören babam koşarak bana doğru geldi ve beni kucağına alıp arka bahçeye koşmaya başladı. Babamın arkasına bakarken yerde annnemi görmüştüm, kırmızı boyalarla. Bir adam da annemin yanında yerden doğrulmaya çalışıyordu. Babam hızlıca arka bahçeden kaçıp bir yere doğru koşuyordu, cebinden telefonu alıp kulağına götürdü. "Lütfen yardım et!" O sırada babama daha sıkı sarıldım. "Baba, annem. Onu niye almadın? Nereye gidiyoruz? Kırmızı boyalar da nerden çıktı?" Babam son cümlemi duyduktan sonra durdu. Yüzünü yüzüme getirdi. Bir süre bana baktı, gözleri dolmuştu. Başımdan öperek daha sıkı sarıldı bana ve koşmaya devam etti...
-
Tekrar uyandım. Bu sefer bir yataktaydım. Üstümde örümcek adamlı bir örtü vardı. Yavaşça ayağa kalktım, odayı inceledim. Lacivert duvarlı odada olan mobilyalar, perde, halı ve daha görebileceğim her şey örümcek adamlıydı. Güzel bir odaydı ama şu an nerede olduğum daha önemliydi. Aslında pekte önemli değildi, annemi ve şimdi de babamı kaybettikten sonra nerde olduğum çokta önemli değildi, değil mi? Yavaşça yere çömeldim, yüzümü dizlerimin arasına gizledim. Gözümden yaşlar akıyordu ama ben bir şey düşünemiyordum. Neden? Neden bunu yapmışlardı bana, onlara... Çıldıracak gibiydim, anlayamıyordum. Ben ağlarken kapı açıldı. Bir kadın belirdi karşımda, yavaşça dizlerini bükerek benim boyuma geldi. Bir eliyle saçımı kulağımın arkasına koydu, ardından yumuşak elleriyle yanağımı avuçladı. Gözlerim ona bakıyordu, şaşkındım, üzgündüm, korkmuştum ama yüzümü avuçlayan sıcak ellerine daha çok yüzümü yasladım. Başımı eğdim, son kez.
Gözlerim kadının arkasındaki kapıya ilişti, esmer uzun boylu erkek bir çocuk duruyordu kapının kenarında. Yüzünün yarısı gözüküyordu, ama keskin kaşları ve gözleri beni ürkütmüştü. Ayağa kalkarak önümdeki kadına sarıldım. "Siz kimsiniz? Neredeyim ben?" Kadında kollarını bana sararak "Aşağıya inelim Leyla, orada öğrenirsin." Adımı nasıl biliyor diye düşündüm.
Olgun davranmam gerekiyordu, şu an başım dertte olabilirdi. Bilmiyorum, babam ölmüşken bunlarla uğraşmak çok yıpratıcıydı. Korkuyordum. Kadın ayağa kalktı ve elimi tuttu kapıya doğru ilerlerken kapıdaki çocuk hızlıca gözden kayboldu. Kapıdan çıktıktan sonra koridora doğru baktığım anda yan odanın kapısı hızlıca çarptı, sanırım oraya girmişti. Merdivenlerden aşağıya indir ve salona geldik. Koltukta siyah takım elbiseli yaşlı bir adam oturuyordu. Beni görünce dirseklerini dizlerine koyarak öne eğildi "Gel bakalım ufaklık." dedi. Ne yapacağımı bilmiyordum, yanımdaki kadının elini daha sıkı bir şekilde tutup ona doğru baktım. Bu kadın güvenilir biri miydi acaba? Kadın bana bakarak gülümsedi ve kafasıyla onaylar şekilde işaret etti. Tekrar önüme dönüp karşımdaki adamla göz göze geldim. Ufak adımlarla yaklaştım ve aramızda mesefa bırakacak şekilde durdum. "Sen kimsin? Ne istiyorsun? Babama ne oldu?" Kaşlarımı sertçe çatıp, az önceki ağlamamdan dolayı akan burnumu hızlıca çektim. Adam yarım bir gülümsemeyle bana karşılık verdi. "Ben Hakan Kurşunlu, senden bir şey istemiyorum, şuanlık. Babana ne olduğuna gelirsek-" durdu konuşmaya devam etmedi. Homurdandım, gözlerim doldu. Ağlamamaya çalıştım, başardım herhalde. Gözlerimden yaşlar akıyordu ama yüz ifadem hiç bozulmuyordu. Adam bu suratımı görüp gülümsedi. "Babana çok benziyorsun." Tabii ki de benziyorum, o benim babam. Ne kadarda saçma bir cümle. "Bana bak Hakan Kurşunlu amca ne istiyorsun doğru söyle, neden buradayım?" Cümlelerimi sarf ederken bir kaşı havalandı bir süre bana baktı ve konuşmaya başladı. "Peki o zaman, Leyla bundan sonra benim yanımda kalacaksın. Hayatın bana bağlı, ben seni büyüteceğim. Babanın bazı sorunları vardı ve bu sorunları çözemedi, artık buradasın. Eğer babanın sorunlarını çözmek istiyorsan bana ihtiyacın var, sana yardım edeceğim merak etme." Son cümlesini söyledikten sonra koltukta geriye doğru doğruldu. Bunlar nasıl cümelelerdi böyle. Ne demek artık burdayım ve beni büyütecek? "Kim oluyorsun tam olarak?" diye sordum. Yavaşça konuşarak "Babanın bir arkadaşıyım ve burada olmanın sebebi ise babanın böyle istemesi." Babam mı böyle istedi? Hala her şey çok karışıktı, düşünmeye ihtiyacım vardı...

Hayat maalesef bana bir seçme şansı vermemişti. Annemi seçememiştim, babamı seçememiştim, bütün bu olanları da yine ben seçmemiştim. O zaman o adamın yanında kalmayı da ben seçmedim, mecburdum. Babam bir kefil gibi beni ona bırakmıştı. İyilik için mi, kötülük için miydi emin değildim. Ama emin olduğum tek bir şey varsa o da babamın geleceğimin böyle olacağını tahmin edememiş olmasıydı. Çünkü kim isterdi ki çocuğunun böyle bir hayatı olmasını.
.

🦭

İNKİSARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin