Sevdiğiniz adamın dudaklarına kondurduğunuz ilk öpücüğün sizin için bir pişmanlık olmasını ister miydiniz?
İstemezdiniz. Bende istemezdim. Öyleyse neden pişmandım? Onu öpmek beni bu kadar çok heyecanlandırmışken ben neden pişmanlık duyuyordum?
Sabah 07.00'da kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Daha sonra kendime gelemediğimi düşünerek soğuk bir duş aldım. Duştan çıkar çıkmaz üzerime yapışan siyah triko elbisemi ve beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Saçlarımı tepeden at kuyruğu yaptım ve sıfır makyajla çantamı alıp evden çıktım. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki ne ara hazırlanıp evden çıktığımı anlayamamıştım. Yol üstünden kahve bile almadan şirkete gittim. Şirkete vardığımda saat 07.50'ye denk geliyordu. En son yaptığımız toplantı olumlu sonuçlandığı için proje çizimini yeni bir kağıda daha düzenli bir şekilde geçirmeye başlamıştım.
Şuan da saat 15.05'e geliyordu. Uzun süredir şirketteydim ve odamdan hiç çıkmamıştım. Telefonum sessizde olduğu için ne gelen mesajları görebiliyordum ne de arayan numaraları... Dikkatle çizimimi yaparken odamın kapısı açıldı. Kafamı kaldırıp kimin geldiğine bakmadım. Zaten biliyordum. Yoğun parfümü Yağız'ın geldiğini bariz belli ediyordu. Ona çok kızgındım. Ben hayal kırıklığına uğrattığı için çok kızgındım. Onu öptüğüm için pişmandım. Bu onun suçuydu. Her nereye gidiyorsa beni öylece bırakıp gidemezdi. Sessizdi, sessizdim, sessizdik. Öylece kapımın önünde dikilip beni seyrediyordu ve ben sadece çizim yapıyordum. Bir süre sessiz kaldıktan sonra odadaki gergin sessizliği bozan ilk o oldu.
" Ne yapıyorsun? "
Öyle bir sormuştu ki sanki cevap vermeyecek olmamdan korkuyor gibiydi. Ve haklıydı, cevap vermeyecektim.
" Ne yapıyorsun? "
Aynı soruyu aynı tonla tekrardan sordu. Bense bakışlarımı ona çevirmeden soğuk bir sesle cevap verdim.
" Seni ne kadar ilgilendirir? "
Verdiğim cevap onu üzmüş olmalıydı. Yavaş adımlarla deri koltukların önüne geldi ve elindeki telefonu sehpaya bırakarak koltuğa oturdu. Bir elini sıkıntıyla saçlarından geçirdi ve tekrardan konuşmaya başladı.
" Çok ilgilendirir. Küs müyüz falcı? "
Sorduğu soru nedensizce kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Küs müydük? Değildik tabii ki. Çocuk değildik ki biz artık. Küs değildik ama kırgındım. Çok kırgındım. Cevap vermedim.
" Derin, küs müyüz gerçekten? "
Ses tonu ona karşı olan suskunluğumla büyük bir savaş içerisindeydi. Ama inat etmiştim. Gözlerimi gözlerine çeviremezdim. Eğer güzel gözlerine bakarsam kaybederdim. Çizim yapmaya devam ettiğim sırada aynı soğuklukla yanıtladım.
" Çocuk değilim ben. "
" Bir çocuk kadar narinsin ama... "
Cevabıma karşılık kurduğu cümleden sonra kaşlarımı çattım ve gözlerimi koyu kahverengi gözlerine çevirdim. Benim sert bakışlarıma rağmen şefkat dolu bakıyordu. Bakışlarına rağmen onu sert bir şekilde yanıtladım.
" Sen de narin olduğumu bilmene rağmen beni kıracak kadar kalpsizsin. "
Arkasına yaslandı ve dizini sallamaya başladı. Stres olmuştu, endişeli bakıyordu. Cevap vermesini bekledim ama sustu. Sadece sustu.
" Neden sustun boksör? Ağır mı geldi yoksa? " diyerek onun sessizliğini bozdum.
Ellerini dizlerine koydu ve oturduğu yerden kalktı. Yavaş adımlarla yanıma gelerek koltuğumu kendisine çevirdi. Ne yapmaya çalıştığını anlamak ister gibi ona bakıyordum. O ise iki eliyle sandalyemi tutuyor ve önümde eğilmiş bir şekilde bana bakıyordu. Kafasını arkaya doğru yasladı ve nefes aldı. Gerginliği ellerinde beliren damarlarından belliydi. Bana öyle bir bakıyordu ki benim de vücudum gerilmeye başladı. Gözlerimi ondan çekmiştim. Öylesine kucağımda duran ellerime bakıyordum. Daha fazla suskun kalmadı ve sakin kalmak ister gibi derin bir nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACILARIN EN DERİNİ
Teen FictionÇok garip hissediyordum. Sanki bir kum saatin içine hapsolmuştum. Üzerime su doldurmuşlardı. Gelip çeviriyorlardı ve ben öylece dökülüyordum. Tam bittiğini düşünüp rahat bir nefes alacakken tekrardan çevriliyordum ve sular altında kalıyordum. Aklıma...