1.5

350 46 94
                                    

Kafeteryada otururken geçen gece gördüğüm rüyayı Sunoo ve Chaewon'a da anlatmıştım. Ardından ise Heeseung'ın beni rezil edişini engelleme veya hissettiğim acıyı durdurabilme şansı varken mi bu şansı kullanmadı diye düşündüğümü de ekleyerek olayı biraz dramatize etmiş olabilirdim.

Sunoo da Chaewon da bana aynı anda, aynı cevabı vermişti.

"Lena sen salak mısın?"

"Ya zaten nefes alsam salak diyorsunuz, ne var yine?"

"Sana kaç kere rüyalara anlam yükleme bu kadar diyeceğiz?" dedi Chaewon. "Bilinçaltımız tarafından bize oynanan birtakım şeyler işte. Bir şey olduğu yok."

"Ama bizim durumumuz farklı. Siz de biliyorsunuz. Normal rüya gören iki kişi değiliz ki." dedim, az önce çay içtiğim karton bardakla oynarken. Bu karton bardaktaki kantin çayının kötü ve o demlenmemiş tadı da ayrı bir güzel oluyordu.

Sorgulamayın.

"Hiç fark etmemiş bile olabilir Lena." dedi Sunoo. "Kendini üzmeye değer mi?"

"Ama çok gerçekçiydi ve cidden o kalp acısını hissettim Sunoo." dedim geriye yaslanarak. İkisi de gözünü dikmiş 'Sen şaka mısın?' der gibi bana bakıyorlardı.

"Tamamm, tamam! Yok bir şey." dedim pes etmiş gibi ellerimi kaldırarak. Maksimum birkaç güne geçerdi zaten bu hissim. Ama şu an değil.

Biz her zamanki gibi sohbet etmeye devam ederken kafeteryaya girip bizi görünce el sallayarak yanımıza yaklaşan Heeseung birden tüm kafamı allak bullak etmişti. Hâlâ rüyamı düşünüyordum ve ben bu kadar etkilenmişken Heeseung ile şu an konuşmak istediğimi sanmıyordum.

Aceleyle ayaklanarak "Dersim başlıyor galiba. Sonra konuşuruz." dedim çantam ve ceketimi alarak. Ve Heeseung'ın yanından yıldırım misali geçip kafeteryadan koşar adım uzaklaştım. Muhtemelen şu an arkamdan anlamsız bakışlarla bana bakıyordu. Ve yine muhtemelen Sunoo ve Chaewon'a ne olduğunu sormaya gidecekti. Ama ben arkadaşlarımı tanıyorsam onlar da "Derse geç kalmış." der, rüyadan hiç bahsetmezlerdi.

Ben gün içinde Heeseung'tan kaçmaya devam ettikçe sanki her yerde karşıma çıkıp durmak için ekstra çaba harcıyor gibiydi. Ben ise her seferinde bir şey bulup yolumu değiştiriyor, ondan uzak durmaya çalışıyordum.

Üzgünüm Heeseung, birkaç gün sonra düzelirim muhtemelen. Ama o zamana kadar uzak durmak isteyebilirim. Tabii yine rüyalarda buluşacağımız gerçeğini görmezden gelirsek.

Belki uyku ilacı alırsam çok derin bir uykuya dalıp rüyamı hatırlamayabilirdim? Yine nasıl bir rüya göreceğimi bilemezdim sonuçta.

Son dersim de bitince ben yine sınıfta en son kişi olarak kalmış, yavaşça termosumu ve tabletimi çantama koyarken birden ellerini masaya koyup arkamda beliren bedenle irkilmiştim. "Artık kaçamazsın Im Lena."

Gerçekten kaçamazdım çünkü Heeseung'ın bir eli sağ, diğer eli ise sol tarafta, masanın üstündeydi. Dolayısıyla masa ile Heeseung arasında kapana kısılmıştım.

Yavaşça arkamı döndüğümde, hafifçe eğilip yüz hizama gelmiş Heeseung ile burun buruna gelince telaşla kafamı sağa çevirdim. "Biraz geriye mi gitsen ki?"

"Olmaz, yine kaçarsın."

"Kaçmıyorum ki ben." dedim hâlâ kafam yana doğru bakarken. Heeseung ise kafasını çevirip eğerek yine yüz yüze gelmemize sebep olmuştu. "Kaçıyorsun işte."

"Kafa kafaya çarpışmayalım diye kafamı çeviriyor olabilir miyim acaba?" dedim bu sefer de kafamı sola çevirerek.

Heeseung biraz geriye gidip aramızdaki mesafeyi açtı. "Ondan bahsetmiyorum Lena. Sabahtan beri olan şeyden bahsediyorum."

meet me in your dreams | lee heeseung {✓}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin