sixteen

140 16 6
                                    

Taehyung, boşalan karton bardağı avucunda buruşturup, cam kenarındaki kağıt dönüşüm kutusuna basket atarken tüm nefesiyle oflamıştı.

"Ne zaman kendine gelir sence?"

Hızlı hızlı yazdığı mesajı yollayıp, telefonu kapatırken omuz silkmişti Jungkook.

"Bugün gelmez muhtemelen. Vücudu falan da yorulmuştur şimdi. Belki 1-2 güne?"

Taehyung anladığını belirtircesine kafasını aşağı yukarı sallarken ortamda gerici bir sessizlik oluşmuştu.

"Demin ki kimdi? Senin kıyafetlerini giyiyordu galiba"

Jungkook'un yüzüne hafif bir tebessüm yerleşirken elindeki yüzükleriyle oynamaya başlamıştı.

"Bir arkadaşım. Hastaneden pijamalarıyla kaçırmak zorunda kaldığım için kendi kıyafetlerimden verdim"

Taehyung, Jungkook'un tepkisine kahkaha atarken, Jungkook'un, deminki oğlandan bahsederken ki ifadesi gözünden kaçmamıştı. Mavi saçlı oğlan, yerdeki sırt çantasından, Yoonginin hastane kıyafetlerinin altındaki sigara paketini alıp ayaklanırken Taehyung'un omzunu patpatlamış ve oğlanın bir şey demesine fırsat bırakmadan kendini bahçeye atmıştı.

Alkolü severdi. Tadını, sarhoş etmesini, arkadaşlarıyla içmesini severdi. Buna zıt olarak sigarayı sevmiyordu ya da bağımlısı değildi. Kendini böyle cezalandırıyordu. İntihara kalkıştığı anları olmuştu ama hiçbirinde ileriye, son adımı atmaya cesareti olmamıştı. Acı çekmeyi sevmiyordu ama devam etmekte istemiyordu.
O da böyle bir yolu bulmuştu. Eskiden günde 1 paket bitirdiği oluyordu ama Jimin olayından sonra 3 günde bir pakete hatta bazen 1 haftada bir pakete indirmişti.

Paketi sallayıp içinde kalan son dalı çıkarıp dudaklarının arasına yerleştirirken gözleriyle koca koca camları tarıyordu.

"Acaba hangisi yoongi hyungun camı"

"Onunki arka tarafa bakıyor"

Arkasından gelen sesle olduğu yerde zıplarken, kızarmış gözleriyle, elinde poşet taşıyan hocası bakıyordu kendisine. Adama ne olduğunu anlamazken, elindeki siyah poşette ne olduğunu merak etmişti Jungkook.

"İyi misiniz..?"

Buz gibi rüzgar, ikisinin de saçını karıştırırken, Jin biraz soluklanmak için beklemiş ve söylemek ile söylememek arasında kaldığı kelimeleri kafasında sıraya sokmuştu.

"Kötü bir zamanlama farkındayım ama.. Yoongi biraz fenalaştı. Yani ne olur ne olmaz.." kocaman elleriyle saçlarını iyice karıştırıp, dolan gözlerini saklamak istercesine hızlı hızlı yürümeye başladığı sırada yarım yamalak duymuştu adamı Jungkook.
Ne olur ne olmaz, son kez görmek istiyorsan odasında yatıyor.

Ellerinin uyuşmuş gibi batmaya başladığını, vücudunun bir anda buz kestiğini hissetti Jungkook. Sanki rüzgar biraz daha sert esse tökezleyip yere kapanacak ama geri kalkamayacaktı. Daha birkaç saat önce beraber gülerek tavuk yediklerini, anılarını paylaştıklarını hatırladı. Göğsüne bir ağrı, bir sızı oturmuştu sanki de nefes alamıyordu artık.

O merdivenleri nasıl çıktı, kızarmış, göz altları morarmış oğlanın odasına nasıl daldı anlayamadı Jungkook. Gümbürtüyle kapıyı sonuna kadar açıp içeri daldığında, Yoongi -muhtemelen acı çektiği için ağlamıştı- kızarmış, şişmiş gözleriyle camdan gökyüzünü kaplayan gri bulutları izliyordu.

"Böyle havalarda genelde can sıkıntısından süre tutarım ve yarım saate yağmur başlar." Kısılmış sesi ve üzerindeki Jungkook'a ait sweatshirtin üzerindeki kan lekeleri Yoonginin zorlu birkaç dakika geçirdiğinin kanıtlarıydı.

"Sweatshirt için kusura bakma" kafasını zorla sol tarafa doğru çevirmiş ve gülümsemeye çalışmadan kapalı gözleriyle devam etmişti. "Sana yenisini alirim. Çünkü muhtemelen leke çıkmayacak veya çıksa bile sen kullanmak istemeyecek-"

"Benim yüzümden mi?" Yoonginin kapalı gözleri şaşkınlıkla açılırken, çatık kaşlarıyla karşısındaki oğlanı üstün körü incelemişti. Muhtemelen koşturarak geldiği için bu soğuk havada terden birkaç teli alnına yapışmıştı. Soluk alıp verdiği göğüsü hızla inip kalkıyordu ve çok belli olmasa da oğlan korkudan ve endişeden titriyordu.

"Ne saçmalıyorsun Kook?"

Jungkook, kafasını iki yana sallarken gerginlikle elleriyle oynamaya başlamış ve suçlu bir çocuk edasıyla kafasını önüne eğmişti.

"Jimin de benim yüzümden bu halde, onu kurtarabilirdim ama benim salak saçma ergen tavırların.. seni de ben zorladım. Ben olmasaydım eğer sen şuan-" yoongi oturduğu yerden doğrulurken -canı deli gibi yanmıştı- eliyle oğlanı durdurmuş ve yatağı patpatlamıştı.

"Gel bi soluklan önce. Ne dediğini anlamıyorum bile"

Jungkook, ağır adımlarla yatağa ilerleyip, ucuna otururken hala dudaklarını kemiriyordu.

"Hani şimdiye kadar yapmak için delirdiğim ama yapamadığım şeyi sormuştun ya"

Jungkook aniden konunun değişmesiyle kaşlarını çatarken, uçurumda oynadıkları oyunu hatırladı ve ağır ağır kafasını aşağı yukarı salladı.

"Ben hep yüksek bir çatıda, elimde bir şarapla, bilmiyorsan diye söyleyeyim şaraba bayılırım. O kadar bayıldım ki bu haldeyim" kendi kendine kıkırdarken, karşısındaki oğlanın tüm ciddiyeti ve merakıyla kendisini izlediğini görünce konuşmasına devam etmişti.

"hafif soğuk bir gece, üstümde bol rahat bir sweatshirt, aynı seninki gibi. Belki de bir battaniye ve bir şişe kırmızı ya da beyaz fark etmez şarap. Işıksız bir yer ama ışıltılı bir gökyüzü."

Bakışlarını kendi ellerinden, Jungkook'un gözlerine çıkarırken gülümseyerek konuştuğunu yeni fark etmişti Yoongi.

"İşte bu şimdiye kadar yapmak için delirdiğim ama yapamadığım şey Jeon Jungkook"

🫶🫶🫶

Bu nasıl bölüm yaz yaz bitmedi aaa

Çok uzattık azicik finale doğru yaklaşalım diye bu bölüm bu kadar uzun oldu😽😽

Uzun zamandır yazmadığım icin kitabın/hikayenin bazı kısımları ben de kopuk. Umarım yanlış aktardığım kısımlar olmamıştır (saç rengi, yaş, anılar) belirtirseniz düzeltebilirim 🫶

Umarım beğenmişsinizdir

Five Days |𝐘𝐎𝐎𝐍𝐊𝐎𝐎𝐊|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin