twenty three

106 10 20
                                    

Jungkook, her şeyi aldığı yere bıraktıktan sonra kendini yere bırakıp hiç yoksa bir saat daha ağlamaya devam etmişti. Yoongi ya da Namjoon, niye hiçbiri ona bir şey dememişti ki? Nereye kadar saklayacaklardı?

Kalkıp Yoongi'nin yanına gitmeyi, ona kızmayı, bağırmayı ama sonra da sıkı sıkıya sarılmayı düşündü. Ama Yoongi ne hissedecekti ki bu durumda? Kızmaz, kırılmaz mıydı Jungkook'a? Yoongi ona güvenmiş, evini açmıştı. Jungkooksa utanmazca odasını kurcalayıp bir de sırrını öğrenmişti.

Bir süre daha yerinde durup nasıl davranması gerektiğini düşünürken, hastalık hakkında Namjoondan bilgi almayı düşünüp ceketini alıp çıkmıştı evden.

Saat 8e geliyordu ve hava çoktan kararmıştı. Yoongi muhtemelen akşam yemeğini yemişti ama ona bir kaçamak yaptırmak isteyip bir kutu kızarmış tavuk alarak hastaneye geçmişti.

Yağmurun habercisi olan şimşekler gürültüsünü arttırırken, Jungkook sağanak başlamadan varmıştı fakat geri dönüşü zor olacak gibiydi.
Hastanenin merdivenlerini hızla çıkıp Yoongi'nin odasına gireceği sırada kahverengi, uzun saçlı bir hemşire elindeki dosyaları incelerken gelip kendisini durdurmuştu.

"Kemoterapiden yeni çıktı, çok yorgun. Lütfen rahatsız etmeyin."

Daha sonra Jungkook'un bir şey demesini beklemeden yoongininkinin yanındaki odaya girmişti.
Bunu fırsat bilen Jungkook sessizce odanın kapısını açmış ve elindeki poşetle -bir kutu kızarmış tavuk ve meyveli kutu içecek- karanlık odaya usulca sızmıştı.
Yoongi öylece yüzüstü yatmış uyuyor, üstündeki pijama ve yanındaki kusma kabından ise ne kadar zorlu anlar geçirdiği belli oluyordu.

Poşeti olabildiğince az ses çıkararak minik sehpaya bırakmış ve kendisi de tekli koltuğa yerleşmişti. Namjoonla konuşamadan, Yoongiye ağzından bir şey kaçırır diye çok korkuyordu çünkü onu incitmek isteyeceği son şey bile olamazdı. Beyaz-mavi çarşafların üstünde her şeyden habersiz, sadece nefes alıp veren oğlanı izledi bir süre daha.
Sonra, onun uyanmaya niyeti olmadığını fark edince yerinden kalkıp Namjoonla konuşmak üzere doktorun odasına ilerlemeye başladı genç oğlan.

Merdivenlerden 1 kat inmesiyle Namjoon'un odasının bulunduğu kata gelmişti bile. Adamın hala içeride olduğunu umarak kapıyı tıklatmış ve içeriden izin gelince içeri girmişti.
Namjoon, gözünde siyah kemik gözlüğü, dağılmış saçları ve kararmış göz altları ile tamamen çökmüş gözüküyordu.

"oh, size bir kahve getireyim mi?" Jungkook'un düşünceli sorusuna gülümseyip, masadaki dizileri bardakları göstermiş ve gözlüğünü çıkarırken oğlana koltuğu işaret etmişti Namjoon.

"Seni bu saatte buraya ne getirtti bakalım?"

Sözcükleri kafasında toparlamaya çalışırken, bu kelimeleri dile getirmenin ağırlığı çökmüştü sanki Jungkook'un omuzlarına. Jimin'in hastalığını birilerine söylemek zorunda kaldığında da bir türlü konuşamaz, gerçeği ne kadar geç söylerse o kadar iyi diye düşünürdü.

"Ben, biliyorum. Yoongiyi yani"

Namjoon'un şaşkınlıkla kendisine bakarken, gürültülü bir şimşek odayı kısa bir süreliğine aydınlatmıştı. Namjoon masadaki telefondan kendilerine sıcak birer kahve istemiş ve birkaç dakika sonra en sonunda Jungkooka dönmüştü.

"Yoongi mi anlattı?"
Jungkook utançla başını iki yana sallarken, gerginlikten soğuk ter dökmeye başlamıştı. Montunu çıkarıp, üstünü düzeltirken dumanı tüten kahveleri de gelmişti.

"Ben tesadüfen öğrendim. Eve yerleşirken"

"Yani evi karıştırdın?"
Jungkook reddetmek için hızla kafasını kaldırırken, adamın dediğinin teknik olarak doğru olduğunu fark edip öylece kalakalmıştı.

"Yemin ederim ki, amacım kötü değildi! Sadece merak ettim.. Onu, hayatını. Çünkü Yoongi çok konuşmuyor. Hiç konuşmuyor. Sadece beni dinliyor, benim hakkımda soru soruyor ama.. benim onu merak etmeme izin vermiyor. Aramızda hep bir duvar var ve benim bunu aşmama imkan sağlamıyor"

Namjoon, kafasını ağır ağır aşağı yukarı sallamış ve oturduğu yerden kalkarak Jungkook'un karşısına geçmişti. Yüzünde tatlı ama ağlamaklı gibi duran bir gülümseme vardı.

"O duvarı aşarsan sende onunla yanacaksın. Yoongi bunun farkında ve bu yüzden sana, o duvarı yıkman için asla izin vermeyecek. Çünkü seni seviyor, sana değer vermiyor. Kendi acı çekmeye alışkın ama senin, bizim acı çektiğimizi görmeye dayanamaz"

Doktor, elleriyle gözlerini silerken, sessiz odada sadece nefes ve Jungkook'un burnunu çekiş sesleri duyuluyordu. Sıcak, sade kahveden minik bir yudum alıp Jungkook'a dönmüştü Namjoon.

"Yoongi izin vermeyebilir ama bu karar senin Jungkook. O duvarı silip atmak, Yoongiyle beraber yanmak.. Acısıyla tatlısıyla tüm bunları kabullenmeye hazırsan, Yoonginin diyeceklerini umursamadan sana her şeyi anlatacağım, söz."

🩵

Umarım güzel bir bölüm olmuştur, beğenmişsinizdir.
Şahsen benim kalbimi biraz kırdı..

Okuduğunuz için teşekkür ederim 🩵🩵

Five Days |𝐘𝐎𝐎𝐍𝐊𝐎𝐎𝐊|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin