Bölüm-9

276 20 31
                                    

•Multimedya'da Alaska'nın söylediği şarkı var.

▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲

ARMEN'DEN

Bomboş koridorda yere oturmuş bekliyordum gözlerimi karşıdaki duvara sabitlemiştim. Hani böyle rüyada gibi hissedersiniz, boşlukta gibi... öyleydi. Bu bir rüyaydı birazdan uyanacaktım, bomboş yatak odasında açıcaktım gözlerimi her zamanki gibi viskimi yudumlayacaktım. Burnuma buram buram gelen yanık kokusu olmayacaktı, yanı başımda duran bu lanet yanık çanta olmayacaktı. Alaska yanmamış olacaktı.

Ah Alaska!

Bedeninin yanıp kül olduğu düşüncesi canımı alıyor sanki. Senin acınla yaşamaktansa ölmek daha cazip sevgilim. Diri diri yanışın düşüyor hafızama, buna nasıl dayanmalıyım? Canının o denli acıdığını bilirken nasıl uyuyabilirim? Her şeyin suçlusu benken senin ölmen çok saçma.

Papatyaları gelmişti aklıma. Bu sefer papatyaları solmamıştı, YANMIŞTI.

Ve onun yokluğu içimde koskocaman bir papatya bahçesini ilelebet ateşe vermişti.

Çağman yanıma çömeldi.

"Onu birazdan göstericekler, şeey... sen emin misin?"

Emin miydim?

Onun o kül olmaya yüz tutmuş vücudunu görmeye yada artık bana gülemeyecek olan güldüğünde avuçlarımı dolduran yanaklarını görmeye... Ya her şeyi geçtim o kalbinin atmadığını kabullenebilecek miydim?

İçim parçalanıyor Alaska.

Her hücrem seni özlüyor, o güzel tenini özlüyor.

Sen bunları haketmedin, hemde hiç.

"Eminim" dedim boğazımdaki düğüme aldırmadan.

Ayaklarıma baktım. Bu ayaklar biraz sonra beni sevdiğim kadının artık nefes almayan, yarı yanmış bedenine götürecekti. Uyuşmuş olan ayaklarıma baktım, hissizleşmiştiler. Bütün uvuzlarım benim parçam olmayı reddediyordu adeta. Onlara söz geçiremiyordum.

"Gelebilirsiniz" diye bağırdı görevli kapıdan dışarıya doğru. Ses bomboş koridorda yankılandı, içim titredi. Derin bir iç çekerek duvara tutundum ve ayağa kalkmaya çalıştım. Kafamı kaldırdığımda Çağmanla gözgöze geldik hızla yanıma gelip koluma girdi yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdük. Kapıya geldiğimizde onun elini kolumdan çektim.

"Bunu tek başıma yapmalıyım"

Hiçbir şey demedi.

Kapı koluna bastırarak içeriye doğru bir adım attım. Bu boşluğa atılan bir adımdı, içimdeki uçurumdan boşluğa doğru attığım adımdı. Cesaretimi toplayıp bakışlarımı zeminden çekip orda o sedyenin üzerinde boylu boyunca yatan bedene odakladım. Alaska?

Görevliyle gözgöze geldik, arkasına dönüp bu sağı solu cansız bedenlerle dolu ve çürümüş et kokan odayı terketti. Üşüyordum ama bunun nedeni soğuk değildi, sedyenin üzerinde yatan o bedendi. Neden ilerlemiyordum? Korkuyor muydum?

"Evet" diye tısladım.

"Hiç korkmadığım kadar korkuyorum Tanrım"

Hala kendimce umutlarım vardı o Alaska olmayabilirdi. Başkasının gülü, manolyası, karanfili olabilirdi yani bir ihtimal vardı ve tüm dualarım o bedenin benim papatyama ait olmamasıydı. Teninin her kıvrımını ezbere bildiğim hatırlamaya gerek duymadığım o bedenini tanıyabilirdim. Yaklaştım.

Beyaz çarşafta ellerimi gezdirdim ve baş kısmına gelince durdum, ellerim titriyordu. Çarşafa dokundum ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre öylece kalakaldım, yapamıyordum. Oda etrafımda dönüyordu, bayılmamalıydım. Hayır dedim kendi kendime, hayır şimdi bırakamazsın. Metal sedyeye uzandım, sıkıca tuttum. Baş dönmesi biraz daha durulunca gözlerimi araladım lakin gözlerim bu görüntü karşısında donmuştu adeta. Kan tüm vücudumdan çekilmişti fikrimce, tüylerim ürperdi. Sedye diye tuttuğum o soğuk sert elini daha sıkı tuttum ve uzun zamandır göz pınarlarımı zorlayan yaşlara akmaları için izin verdim. O soğuk, cansız ve yanıklarla dolu ellerini gözyaşlarımla ısıtmayı, iyileştirmeyi diledim. Hıçkırıklarım oda da yankılanıyordu eli elimde yere çöktüm. Onun hakkında hatırlayacağım son şeylerin böylesine siyah ve soğuk olması ne acıydı, ona yakışmıyordu. Bu soğuk parmakları, elimi sarmalamayan elleri ve çarşafın altından görebildiğim teninin beyazlığı... ölüm beyazı diye sayıkladım.

PAPATYA MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin