14

167 19 1
                                    

Atsumu neredeyse tüm sahaları gezmiş ve hepsinde bir kaç dakika kalmak şartıyla hepsini izlemişti. Sadece bir maç kalmıştı ve şimdi de ona doğru gidiyordu. Elinde uzun süre önce bitirip çöp bulamadığı için atmadığı portakal suyu çöpu vardı. Portakal suyunun pipeti Atsumu'nun dişleri arasında çiğnenmekten pipetlikten çıkmıştı. Yine de onunla uğraşmaya devam ederek sıradaki sahaya gidiyordu. Sayacına asla bakmıyordu çünkü ruh eşi onu çok kırmıştı. Uzun zaman göz yummuştu, kaç kere onu istemediğini söylediği halde yazmaya devam etmişti ama artık fazla kırıcıydı. Artık onu istediğinden bile emin değildi oysaki sadece 1 gün öncesi nasıl da aşıktı ona. Sayacına bakmamış olsa bile artık orada ne 579 km ne de 15m yazıyordu. Sayacındaki sayı her neyse tek haneliydi ve ikisi birbirine çok yakındı.

Tribünlerden maçı izliyordu Atsumu. Maç İtachiyama endüstrisi ve Kamomedai lisesi arasındaydı. 3. Setin sonundalardı ve iki takım da ter içinde kalmıştı. Servis sıradası Kamomedai Lisesi'nin 2 numarasındaydı.  Düdük çaldığı anda topu filenin karşısına göndermişti. Atsumu servisi karşılamanın çok zor olduğunu düşünmüştü ama top karşılanmıştı. Şimdi atak sırası İtachiyama'daydı. Meraklı gözlerle o tarafa döndüğünde onu gördü Atsumu.

Uzun ve kıvırcık siyah saçlarıyla, mükemmel esnek vücuduyla, süt gibi bembeyaz teniyle ve karşısındaki bloğu bir hiç sayıp yarıp geçen güçlü smacıyla İtachiyama'nın 10 numarasının Atsumu'nun ruh eşi olduğu gün gibi ortadaydı.

•°•°•°

Kiyoomi maçın ortasında olmalarına rağmen asla konsantre olamıyordu. Sebebi tabiki de her saniye daha çok yaklaşıp onu strese sokan ruh eşinden başkası değildi. Tam olarak şuan buradan kaçmazsa ruh eşi onu bulacaktı ve o bunu istemiyordu. - Aslında son günlerde ondan hoşlanmaya başlamıştı ve zaman zaman günü kötü geçtiğinde ona yazmak yerine ona sarılmayı tercih ederdi ama kendine yediremiyordu.- Belki koçlarına kaş göz yapıp oyundan çıkabilirdi ama bu sadece takımın zararına olurdu. Yedekte bekleyen biri sahayı terk edemezdi aynı şekilde bunu sahadaki biri de yapamazdı. Buradan uzaklaşmak için sakatlanabilirdi ama bu sadece daha çok dikkat çekmesine neden olurdu. Sonuçta şuan sahada 12 kişi vardı ve kim olduğunu tam olarak bilmiyordu ama sakatlanıp çıksa sadece bir kişi ondan uzaklaşmış olurdu ve bunu anlamak çok daha kolaydı. Kesinlikle öğrenir ve maçtan sonra yanına gelirdi. Kaçabilirdi ama yarın yine maçlar vardı ve bu akşam kendini affetirmek için yapması gerekenler vardı. Hiçbir şey yapamayacağını fark edince kaderine razı geldi. Onlar da böyle tanışacaklardı demek ki. Ona seslenen pasör arkadaşı ve üzerine gelen pas ile düşüncelerinden sıyrılıp smaca kalktı Kiyoomi. Sakusa'ya atılan mükemmel pas dikkati dağınık olmasına rağmen topu sorunsuzca karşıya geçirmesine yardım etmişti.  Aldığı en iyi sayı değildi ama bu günün bitmesi için en gerekli sayıydı. Evet şuan kazanmışlardı ve herkes çok mutluydu ama o sevinemiyordu. Tüm hareketlerinden kaçınıyor ve arkasına bakmaya korkuyordu. Çünkü ensesinde hissettiği bir çift göz onu çok tedirgin ediyordu.

Kupayı alıp karşı takımla el sıkıştıktan sonra geriye tek bir şey kalmıştı. İçlerinde ona merakla bakıp yüzünü görmek için can atan ruh eşinin de bulunduğu izleyicilere teşekür etmek. Ne yapacağını düşünmüştü ama hiçbir şey bulamamıştı yine. İçinden lütfen gitmiş olsun lütfen gitmiş olsun diyordu ama gideceğini de sanmıyordu. Taraftarların önünde eğilip kafasını kaldırdığında her yere bakındı ama ona bakan birini göremedi. Gözlerini bir kaç kez kırpıştırdıktan sonra sayacına baktı ve onun gittiğini fark etti. Evet Atsumu sıradaki maçı başlayacağı için koştura koştura gidiyordu ve ne o Sakusa'nın yüzünü görmüştü ve de Sakusa onun yüzünü.

*4 saat sonra*

Günün bitmesine yakın Kiyoomi son derece yorgun olmasına rağmen mutfakta kek hamuru çırpıyordu. Sadece 10 tanecik malzeme koyup karıştırdığı bir şey nasıl bu kadar uzun sürmüştü anlamıyordu ama bunu yapmakta bile bu kadar vakit kaybettiyse gerisini düşünemiyordu. Ruh eşinin maçtan çıkınca vs. mesaj atacağını düşünmüştü ama kimse bir şey yazmamıştı. Hatta cümlenin "GAGAGGA SENİ GÖRDÜMMM" diye başlayıp sonsuzluğa gideceğinden bile emindi. Ama demiştim ya kimse bir şey yazmamıştı.  Onu gerçekten çok kırdığını bir kez daha fark etti Kiyoomi. Eğer bu kadar üzülmese kesin yazardı çünkü. Umarım şuan uzun uzun uğraşıp ders çalışması gereken saati harcadığı kekler bunu telafi ederdi.

Eve girdiğinde saat 6 gibi bir şeydi. Duş almıştı -en fazla 15 dakika sürmüştü- ve hemen sonra da kekleri yapmaya başlamıştı. Şuan saat 7 olmuş hatta 8 olacaktı ama kekler hala hazır değildi. Üstlerini süslemek için Krem şanti ve pasta süsü de lazımdı ve bunlara daha başlamamıştı. Hamur bir şekilde bitip fırına doğru yol alınca sıra 3 farklı renkte krem şanti yapmaya gelmişti. Kiyoomi ruh eşiyle konuştuğu süre boyunca onu biraz da olsa tanışmıştı ve kendini affettirmenin en kolay yolunun yapılabilecek en renkli ve tatlı cupcake olduğuna inanıyordu. Ne kadar renkli o kadar tatlı, ne kadar tatlı o kadar kolay af dilenmek.

Kremalar hazırlanıp kekler pişince geriye bir tek süsleme kısmı kalmıştı. Bir sıkma poşetinin içine yaptığı üç farklı renkten de ince bir çizgi halinde koydu. Ablası ona kekler soğumadan üzerine krema koyarsa kremanın eriyeceğini söylemişti. Bu yüzden kekleri fırından çıkardıktan sonra buzdolabına koymuştu. Buzdolabından çıkardığı keklerin üzerine gökkuşağı gibi görünen kremayı sıktıktan sonra kelebekli pasta süsleriyle noktalamıştı cupcakein birini. Geriye kalan 6 tanesine de aynısını yapması gerekiyordu şimdi. Zor ama sonucuna değecek bir iş.

Cupcakeler bittikten sonra sıra kutu hazırlamaya gelmişti. Dolaptan metal bir kutu çıkardı ve temiz olduğundan emin olmasına rağmen bir kere daha yıkadı. Kutunun dibine pembe bir kağıt yerleştirdi ve üzerine pembe cuplı cakeleri dizdi. Odasına geçip bugün eve dönerken aldığı pembe mektup kağıdına kısa bie özür notu yazdı. Herşey neden pembeyi bir fikri yoktu ama hoşuna gitmişti.

Kutuyu hazırladıktan sonra erimesinler diye dolaba kaldırıp ona mesaj attı. Ne zaman dönerdi bilmiyordu belki de mesajına bir cevap alamazdı. Eğer öyle olursa hem çok üzülürdü hemde barışmaları daha zor olurdu.

Kıvırcık yarim 😻
Nerdesiniz
Takım olarak yani nerde
kalıyorsunuz
[20:28]

🦊
Ne oldu gelcen mi
[20:30]

Kıvırcık yarim 😻
Belki.
Nerdesiniz?

🦊
Çok ağladın hadi al
*Konum*
Hala sana sinirliyim he

Kıvırcık yarim 😻
Kendimi affettirmek için sordum zaten

🦊
Yanıma mi gelcen ciddeeen

Kıvırcık yarim 😻
Sayılır
[20:32]

Ben diyene kadar aşağı inme
Camdan da bakma
Tamam mııı?

🦊
Hadi tamm hadi inmiykeum
[20:48]

Kiyoomi'nin yolu neredeyse bitmek üzereydi. Ruh eşine dışarı çıkmamasını söylemişti ve ona güveniyordu. Evet Atsumu güvenilir biriydi ama artık ruh eşini görmek istiyordu bu yüzden Kiyoomi'yi dinlemeyip aşağı inmiş ve bir yere saklanmıştı.

Sakusa otobüsten inip otelin önüne doğru ilerliyordu başına geleceklerden habersiz. Onun planında; geliyordu, banka kekleri bırakıp ruh eşini aşağıya çağırıyor ama kendisi kaçıyordu. Tepkisini de mesaj yoluyla öğreniyordu. Atsumu'nun planı ise ruh eşi buraya gelince direkt üstüne atlayıp ona sıkı sıkı sarılmak ve kaçmasını engellemekti.
Hangi plan daha işe yarar? Atsumu'nun planı kesinlikle daha iyi.

kilometers don't matter |Sakuatsu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin