1.BÖLÜM

76 4 6
                                    

Düşersen kalkarsın, çabalarsın, didinirsin ve koşarsın. Hayat budur işte: aniden yediğin tekmeler, aldığın yaralar ve güçlenerek yeniden ayağa kalkıp devam etmektir. Bazen açılan yaralara tuz basar, o yarayı tazeleriz, bazen ise kabuk bağlamasını bekleriz. Otuz yıllık hayatım boyunca öğrendiğim yegâne şey: İnsan hayatının önemiydi. Kim olursa olsun ya da ne olursa olsun bir can, bir evren demekti lakin dinmeyen öfke ve pişmanlığın kuşattığı bir adama bir ömrün değeri, kısalığı ya da uzunluğu fark etmezdi. Bu öğrendiğim yegâne şeyi rafa kaldırmak, ihtirasla bütünleşen ruhumu besliyordu. Hayatta öğrendiklerimi bir kenara bırakarak kendi yolumu çizmeye karar verdim. Bu yol sadece gecenin yoluydu, yani benim yolum.

"O yanan cismi biraz daha ortaya çek." Oturduğum sandalyeyi öne doğru çekip masaya eğildim. Kısa boylu, kabarık duran kıvırcık saçlara sahip ve koyu kahverengi gözleri olan, bedeni küçük fakat beyni büyük, bıyıkları yeni çıkmaya başlamış bir ergenle tek başımaydım. Henüz bir kadınla nasıl konuşacağını bilemeyen ergenimiz, pi sayısını küsuratlarıyla bilebiliyordu.

"Sana, karışmamanı söyledim." Ellerimi masadan tamamen çekerek iç geçirdim. "Tamam, karışmıyorum." Camdan yapılmış ağacın yapraklarına küçük, renkli ışıkları dizmeye çalışıyorken siyah çerçeveli gözlüklerinin arkasındaki gözlerini bana çevirdi.

"Bu, ne işine yarayacak?" Derken camdan ağacı gösterdim. Oldukça göz alıcı duruyordu ve üzerine dizdiği yeşil ışıklar ışıl ışıl parlayarak gözlerimi kamaştırıyordu.

"Liseli birinin proje ödevi, ücret karşılığında yapmayı kabul ettim." Dedi.

"Ahlak yoksunu bir utanmazsın ama zeki biri olman bütün bunları görmezden gelmem için yeterli." Dedim, gururla sırıtırken. Bir kere daha insan seçme konusunda ne kadar başarılı olduğumun farkındalığını yaşarken kendimle övünmeden duramadım. "Nesin sen, şeytanın çırağı falan mı?" Alaycı tavırlarıma sinirlenen Pi sayısı, iç çekerek sinir bozucu şekilde gözlerini devirdi.

"Neden buradasın?"

"Bir nedene ihtiyacım mı var?" Ağzını açıp cevap vermeden kapatan Meriç Taran adındaki, 19 yaşında ergeni gülümseyerek alt ederken geriye doğru iyice yaslandım. "Söyle." Dediğimde gözlerini kaçırıp zımbırtısıyla uğraşmaya geri döndü.

"Neyi söyleyeyim?" Evet, tam şu an sol gözüm seğirmeye ve ruh halim değişmeye başladı. Ben de böyleydim işte, çabuk sinirlenen bir yıkım topu. "Haberin yokmuş gibi davranmaya devam mı edeceksin?" Sesime karışan soğuk tını kesinlikle istemsizdi.

"Ha! Babanı mı diyorsun? Buraya gelip eğer onunla görüşmezsen kalan ömrünü hapiste geçireceğini söyledi." Dedi. Güldüm. O kadar güldüm ki Meriç de bir terslik olduğunu anladı.

"Başka bir şey söylemedi mi?" Meriç, omuzlarını silkmekle yetinirken huzursuzca yerimde kıpırdandım. "Söylemedi." Cılız sesini duyduğumda kuşkuyla yüzündeki her hareketi izledim. Babamın beni görmeye gelmesi oldukça tuhaftı. Ziyaret sebebinin dünkü sorgu mevzusuyla alakalı olacağını düşünsem de hızlıca bu düşünceyi kafamdan kovdum. O, asla böyle şeylerle ilgilenmezdi. Sadece, bazen bir oğlu olduğunu hatırlar ve nasıl olduğu bilinmez tanıdıklarıyla irtibata geçerek beni hapse girmekten kurtarırdı. Bunun farkına çok sonraları varsam da bu konu aramızda hiç konuşulmazdı. kendisi açmadığı sürece benim de bu konuyu açmaya niyetim yoktu.

"Albay Aziz Sert ayağımıza kadar gelmiş, gitmesek ayıp olur." Yerimden hızlıca kalkıp kapıya yöneldim. Ergenin peşimden koşturmasına aldırmadan motoruma binip yola koyuldum.

Şehrin geniş caddelerinden süzülerek geçerken gideceğim yer belliydi. Babamı evde bulamayacağımı biliyordum. Annemi kaybettikten sonra eve neredeyse hiç uğramadan gece gündüz işiyle ilgilenmişti. Yakın zamanda emekli olmuştu. Eve gitmek pek cazip gelmediğinden olsa gerek şehir merkezinden uzakta, küçük bir kulübede yalnız yaşamayı tercih etmişti.

LEYLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin