10.BÖLÜM

14 4 7
                                    

Saatlerdir yolda seyir ederken hiçbir aksilik, tuhaflık ya da tehlikeyle karşılaşmamıştık. Her şey oldukça sıradan ve sıkıcı ilerliyordu. Hareketli saatlerin ardından böyle sakince yolculuk yapmak canımı sıkmaya başlamıştı. Sanırım bünyem adrenalini yükselten tehlike, aksiyona o kadar alışmıştı ki böyle durağanlığa karşı alerji geliştirmişti. Sıkıntıdan kafamı camdan uzatabilecek, kapı açık araba sürebilecek vaziyete gelmeden yolculuğumun sonlanması gerektiğini düşünüyordum. Kendi şahsım adına bir problem yoktu ancak çevre adına büyük sorunlar yaratabilirdim. Sıkıntıyla oflayarak etrafıma bakındım. Saat neredeyse üç olmuştu. Bizim araçlardan başka iki araba da seyir halindeydi. Neyse ki yetişmemize bir saat kadar kısa bir süre kalmıştı. 

Aklım istemsizce Duman'a kaydı. Nasıl olduğunu merak ediyordum ancak şu an onu arayıp dikkatimi dağıtmak istemiyordum. Bu nedenle kendime hâkim olmaya çalışarak şu ana odaklandım. Meriç'i zaten uyarmıştım. Kötü bir durumda başvuracağı yeri biliyordu. Her ne kadar Albaya karşı olan güvenim sarsılmış olsa da Duman'ı zor durumda bırakmayacağından emindim. En başta; Duman onun emanetiydi ve manevi evladı yerine koyduğu da belliydi. Bu nedenle içim bu konuda rahattı.

Bir saatin ardından arabaları toplantının olacağı binaya yanaştırırken gözden uzak bir köşeye park edip gizlendim. Şerif amca ve yanındaki iki adam arabadan inip peş peşe binaya ilerlerken arabadan inip Tatar ve Alina'nın inmesini bekledim. Önde Tatar, arkada Alina olmak üzere arabadan indiler ve benim tarafıma doğru ilerlemeye başladılar. Tatar, elinde taşıdığı küçük bavulu önüne siper etmiş, etrafı kuşkulu gözlerle yoklarken Alina'yı korumak amaçlı önüne almıştı. Bu bavul kadar gezemeyen, aksiyon yaşayamayan insanlar vardı. Bu süreçte bavulla aramda bir bağ oluştuğunu, ona ısınmaya başladığımı fark ettim. O artık sıradan bir bavul değil, ellerimde heyecanıma şahit olmuş, seyahat eden, kültürlü ve maceraperest bir bavuldu. Bavula yakıştırdığım vasıfları düşünerek genişçe sırıttım. Kesinlikle küçük ama özel bir bavuldu.

"Göçebe hayattan kurtulmaya hazır mısın, piliç?" Kollarımı önümde bağlayıp gülümsedim. Alina, gülümseyişime anında karşılık verirken koşarak yanıma yetişti ve beklemediğim bir anda kollarını boynuma dolamaya çalışarak bana sarıldı. Kaşlarım istemsiz çatılırken öylece kaldım. Aradan yarım saniye geçmişti ve ne yapacağımı bilemeyerek kullarımı gevşettim. Hafifçe beline sarıldım. Lavanta kokusu burnuma dolmuştu bile. Küçük bedeni kollarımın arasında öylece duruyordu. Bakışlarım Tatar'a kaydığında tek kaşını kaldırarak soru soran gözlerle yüzüme bakıyordu. Dudaklarımı büzüp anlam veremediğimi ifade etmeye çalıştıktan sonra Alina'dan usulca uzaklaştım. Dokunuşlarım, narin bedenine zarar vermemek adına hafif ve yumuşaktı. Omuzlarından tutup kafamı eğdim ve cam gibi parlayan mavi gözlerine baktım. Gözleri parıltılarıyla capcanlı bir bahar mevsimini andırıyordu. Dudağının köşesinde buruk, tatlı bir gülümseme vardı. Bir karikatüristin en güzel ve en sevimli eseri gibiydi. Sayfasından koparıp cebimde saklama isteği uyandırıyordu.

"İyi misin, piliç?" Kafasını usulca salladıktan sonra kendine gelir gibi silkelendi ve bir adım uzaklaşarak omuzlarındaki ellerimden kurtuldu.

"İyiyim. Sadece seni gördüğüme sevindim." Dedi. Melodik sesi tatlı bir heyecana bulanmıştı ve kızaran yanakları da o heyecanına eşlik ediyordu. Sırıtarak yanağından bir makas aldım. "Sanırım senin de bünyen belaya alıştı." Diye dalga geçerken Alina, anlamaz bakışlarla yüzüme baktı. Umursamazca omuzlarımı silktikten sonra göz kırparak Tatar'ın elindeki bavulu aldım. Bu seninle son yolculuğumuz, bay bavul. 

"Gerisi bende." Tatar, kafasını sallayıp koluma vurduktan sonra bir şey söylemeden yanımızdan uzaklaşırken arka kapıyı açıp bavulu koydum ve Alina'nın da ön koltuğa binmesini sağladıktan sonra sürücü koltuğuna geçip konsolosluğa doğru yola koyuldum.

LEYLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin