Kulağımda ki kulaklık sayesinde dünyayı duyamıyordum ve bu çok güzeldi. Gözlerimi kapatıp kendimi huzur veren o şarkıya bıraktım.
Zordu, hayatım çok zordu belki binlerce kez kurşunların hedefi oldum ama sırf annem o gece bana
'yaşamaya devam et' demeseydi şuan intihar etmiştim bile.Servisin durduğunu anladığımda geldiğimizide anlamıştım. Umarım bu gün de zorbalığın hedefi olmazdım ki bu çok zordu çünkü Minho artık bana hayatı dar edecekti. Okul başladığı için kaydımı aldıramıyordum ve bu okul geleceğim için çok önemli bir okuldu.
Servisten inip okula girdim ve girmemle soobin yanıma geldi.
"İyi misin?" Diye sordu. Soobin, çok yakışıklı ve tatlıydı herkesin aşık olacağı bir çekiciliği vardı ve bu çok hoştu. Sanırım saatlerce bakabilirdim
Kendine gel Han!
"Hey iyi misin?" Dedi elini önümde sallayarak.
"Oh dalmışım pardon" dedim utançla.
"Utanmana gerek yok" dedi hafifçe gülerken. Çok güzel gülüyor Allahsız
"Ne oluyor burada!?"
Gelen sesle soobin önümden çekildi ve bağıran kişinin kim olduğunu anladığımda korkudan elim ayağım bir birine girmişti.
"Sanane Minho?" Dedi soobin kaşlarını çatarak. Minho, soobin'in dibine girdi ve daha sonra bana baktı. Korktuğum için soobin'in arkasına saklandım.
Bahçedeki herkes bize bakıyordu ve bu benim anksiyetemi tetikliyordu.
Minho gözlerini benden çeker çekmez soobin'e yumruk attı.
"Sikik orospu çocuğu! Sende mi zorbalık görmek istiyorsun soobin?" Dedi delice gülerken. Cidden ruh hastası bir manyaktı ve bu herkesi korkutacak derecedeydi.
Korkuyla soobin'in yanına çöküp iyi olup olmadığına baktım fakat dudağı patlamıştı.
"Kalk onun yanından" dedi arkamda bize bakan Minho. Ne yapacağımı şaşırmıştım bu yüzden hâlâ çökmeye devam ediyordum. minho sinirle yanıma gelip kolumdan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı.
yerde öksürerek kalkan soobin bana kısa bir bakış atıp tekrar minho ya baktı.
"onu zorla yanında tutamazsın! hem zorbalık yaptığın bir insana neden bu kadar yakın davranırsın ki?"
"bu seni hiç ilgilendirmez" dedikten hemen sonra beni de peşinden sürükleyerek boş bir sınıfa getirdi.
"n..neden buraya geldik?" diye sordum sesimden bariz olan titreme ile birlikte. bu çocuk gerçekten ruh hastası falan olmalıydı çünkü başka bir açıklama bulamıyordum ben.
"sen sor diye" dedikten sonra bir sandalye çekip büyük camın önünde koydu ve o sandalyeye oturup manzarayı izledi uzun bir süre. ben ise onun ne kadar kaba, itici, aptal ve zorba olduğunu düşünüyordum. gerçekten insana hayatı zehir ediyordu hem de kısacık bir süre içerisinde yapıyordu bunu.
daha dünden önce okula gelmiştim ve hemen ardından bir özürlü tarafından zorbalık görmeye başlamıştım.
bugün kimse bana karışmazdı umarım ama çok geç olduğu barizdi. anne ve babamın ölüm yıl dönümüydü bugün, tabi dokunsalar ağlayacak haldeydim. bugünde her yıl ki gibi içki içerek ağlayacaktım. içki içemeyecek yaşta olduğumun gayet te farkındaydım ancak içerken gerçek dünyadan uzaklaşıyordum.
"soobin denen heriften uzak duracaksın!" dedi minho sakin denilecek bir sesle. soobinle konuşmamdan neden bu kadar rahatsız oluyordu?
"bu neden bu kadar umrunda ki?" dedim kısık bir sesle. kafasını hızla bana çevirdi ve beni süzdü. süzerken gözleri uzun bir süre bacaklarımda oyalanmıştı çünkü bugün mini etek giymiştim.
"hey! bu tacize giriyor yalnız" dedim ayaklarıma bakmasını işaret ederek.
"o zaman etek giyip gelmeseydin bu benim suçum değil"
pis cahil!!!!
etek giymemden sana ne ki? istersem don, atlet giyer gelirim sen neden bakıyorsun! en nefret ettiğim şey toplumun suçu kendinde değildi karşı tarafta bulmasıydı. hepsi aşırı cahildi ve bu katlanılamazdı.
"sen neden bu kadar cahilsin Tanrı aşkına" dedim bıkkınlıkla. tamam sanırım bu sefer kesin ölmüştüm! oh Tanrım keşke ağzımı tutabilseydim.
"kendini öldürtmek mi istiyorsun sen!!!?" dedi sandalyeden bir hışımla kalkarken. emin olun karşılık verip şu aptalla kavga etmek isterdim ama dayak yiyip hastanelik olacak kişi elbette ki ben olurdum. bu yüzden susup eziyet çekmeye devam edecektim.
"söylediklerimde haklıydım!!" siktir.
***********************
hastaneden çıkarken başımda ki kızarıklığa buz tutuyordum. gerçekten öyle bir dayak yemiştim ki artık acıkacağıma bile emin olamıyordum.
açıkçası çok güzel dövüşüyordu.
asfalt yoldan hızla geçen arabalar kırmızı ışığın yanması ile durulurken bende karşıdan karşıya geçiş yaptım. gittiğim yer elbette ki annem ve babamın mezarıydı yani Ailemi ziyaret etmeye gidiyordum.
bir çiçekçinin önünde durup adımlarımı çiçek almak için çiçekçinin dükkanına yönlendirdim. 1 buket nergis çiçeği aldım çünkü annem bu çiçeklere bayılırdı, babam da annem bu çiçeklere bayıldığı için bayılırdı.
mezarlığa geldiğimde göz yaşlarıma engel olmakla meşguldüm. işte oradaydılar tek ve gerçek Ailem.
Han sulli
Han jonghyun
mezarlarının üstünde ki çiçekler mi solmuş? hepsini koparıp yeni çiçekler diktim. mezarları çok susuz kaldığı için ilk önce suladım ve öyle çiçekleri diktim. mezarlarını son kez suladıktan sonra üstümün kirlenmesini dahi umursamadan onların ortasında ki boşluğa oturdum.
"gerçekten çok özür dilerim uzun zamandır gelmiyorum sanırım 2 hafta oldu bu yüzden beni affedin. bu 2 hafta da ne mi oldu?" göz yaşlarımı silip hafif gülümsedim. onlarla konuşmayı gerçekten çok seviyorum.
"çok bir şey olmadı aslında.."
sanırım 5 saat orada kaldım bunu anlamama sebep olan şey telefonumun çalmasıydı. halam arıyordu fakat açmadım.
ayağa kalkıp esnedim
"gitme vaktim geldi.. ama üzülmeyin tekrar yanınıza gelirim. sizi seviyorum" gerçekten onlarla konuşmak bana çok iyi gelmişti.
___________________
Çok şükür yazabildim
Minho tam bir şerefsiz ama çok aşığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alkışla / minsung
Teen FictionHan 8. yaş doğum gününde 'anneni seviyorsan alkışla' şarkısı çalarken anne ve babasının öldüğünü gördü ve bu travma olarak kaldı. lise 4'de başka bir okula transfer olur ve orada Lee Minho'yu görür. Lee Minho bu olayı bildiğinden ve Han'dan nefret e...