Yolculuk boyunca o ikisi gülüşerek konuştular, bense sessizce müziğimi dinledim. Aradan biraz geçtikten sonra, herhalde gülmekten yorulmuş olacaklar ki, kendi hallerinde takıldılar. Asya telefona, İris ise etrafına bakınıyordu. Göz göze geldiğimizde gülümsedi ve yolu izlemeye devam etti.
"Son dört durak." Otobüse doluşan insanlara bakarak konuştum. "Bugün daha hızlıydı sanki diğer günlere göre."
"Evet. İris uğur getirdi herhalde." Gülümsedi ona bakarken.
"Bence de uğur getirdim sayemde İsmail'i bulmuş oldunuz."
"Bitmedi mi o konu ya?" "Beni duyan kim?" "Kesin gülmeyi yoksa sizden iki durak önce ineceğim."
"Tamam, sustuk." "Nasıl susma ama?"
Biraz ilerledikten sonra İris'in rahatsız bir şekilde etrafa bakındığını farkettim. Sonra hızla benim yanıma gelmek için hareketlendiğini ama aynı hızla geri yerine geçtiğini de. En sonunda kolunu tutan eli farkettim. Asya'nın telefona dalmış olduğunu görünce, bunu yapanın o olmadığını anlamış oldum. İki adımda yanına vardım İris'in. Elinden tutup yanıma doğru çektim.
"Bizim durağa geldik. Hadi inelim." İris sessizce onayladı. Asya'da hemen peşimizden indi.
"İki durak vardı daha. Niye şimdi indin? Dalga geçmeye devam etmemiştik ki?" Olanları farketmemişti. Bu nedenle sadece sessizce kıkırdadı. Onu duymamazlıktan gelip birkaç metre arkamızda bıraktığımız uzun araca döndüm. Bizim ardımızca birkaç kişi daha inmişti. Hepsi bir yöne dağıldığı halde, biri bizim olduğumuz yeri izliyordu.
"Bir yer biliyorum hadi oraya gidelim sonra yola devam ederiz." Kızlar hiçbir şey söylemeden beni takip ettiler. Yolun iki tarafının da inşaat bölgesi olduğu ıssız bir yere doğru ilerledik. Aynı adam, bizi takip ediyordu.
"Elime düştün şerefsiz." Olanlara anlam veremedikleri halde sessizce beni izleyen Asya ve İris'e döndüm.
"Buradan sağa dönün. Ben sola döneceğim."
"Ama, neden?"
"Sadece yap Asya." Başlarıyla onayladılar.
Adam sağa döndü ve kızları takip etmeye devam etti. Ben de adamı takip ediyordum sessizce. Hızlandı ve İris'i kolundan tutup kaçmaya çalıştı. Asya olanlara anlam veremeyerek adamın elinden İris'i kurtarmaya çalışıyordu. Asya'yı sertçe ittiren adamın omzuna birkaç kere dokundum.
"Dayı, bak ilk hareketi bu kıza dokunarak sen yaptın. Hatta ikinci hamlede senden geldi, arkadaşımı ittirdin. Şimdi sıra bende değil mi?"
"Sana mı dokundum lan? Ben bu kıza dokunuyorum. Rahatsız oluyorsa söyler. Sen kim oluyorsun?" İris gözleri dolu bir şekilde;
"Söyledim zaten. Otobüsteyken söyledim. Uzak dur dedim. Rahatsız oluyorum, dokunma bana dedim." diyerek ağlamaya başladı.
"Onun o gözyaşlarını senin... Neyse, defol buradan."
"Ne diyorsun lan sen?" Sinirle sırıttım.
"Diyorum ki..." Yakasını temizlemek için çırptım ve o an ki dalgınlığını fırsat bilip kafa attım. "Kaçıncı devirde yaşıyorsun? Öyle yolun ortasında kolundan tutup çekmek ne? Çok mu yaşlısın? Sana en fazla otuz iki verirdim." Acıyla burnunu tutarken;
"Seni küçük-"
"Şşşş, çok ayıp. Sizin gibi birine böyle şeyler yakışmaz bence."
"Sen mi karar vereceksin bana neyin yakışıp yakışmadığına, ahlaksız?"
"Hah, dinime söven Müslüman olsa!"
"Sen şimdi görürsün." Elini burnundan çekti ve yumruğunu hızla yüzüme çarptı. O an kızların çığlığını duydum sadece. Kahkaha atarak;
"Ne oldu dayım be? Bu muydu tüm gücün?" Adamı hızla yere yıktım ve yakasından tutarak vurdum.
"Bu bana ahlaksız dediğin için. Bu bana vurduğun için. Bu o kızı ağlattığın için. Bu da kızları korkuttuğun için." Tam o sırada siren sesleri duyuldu.
"İşte geldiler. Aynı şeyleri onlara da söylemeye ne dersin?"
"Dava edeceğim seni küçük pislik. Görürsün. Bana vurduğun için dava edeceğim."
"Kanıtın var mı?" Sırıttım. "Elalem senin gibi yapılı birinin bir 'kızdan' dayak yemiş olmasına inanacak mı sence?"
"Benim ailem var, işim var, ahlaklı bir iş sahibiyim. Sence sana inanacaklar mı?" Kahkahalarla gülüyordu. "Amma geri zekalıymışsın ha." Bir şey söylemek yerine telefonumu çıkardım.
"Sizden duyarlarsa inanırlar. Değil mi?" Polis arabaları adamın hemen arkasından belirdi. Onları görünce kaçmaya yeltendi. Ama adamın kolunu sıkıca kavramıştım.
"Bırak lan beni. Bırak!"
"Kaçmaya çalışırsan seni vururuz. Şimdi ellerini kaldır." Adam beni öldürecek gibi bakıyordu.
"Dayı sana diyorlar." Tuttuğum kolunu kaldırdım havaya. "Kusura bakmayın memur bey. Yeni öğreniyor da. Hadi diğer kolunu da." Adam sessizce diğerini de kaldırdı. "Hah şöyle. Çabuk kavradın."
"Seni bulacağım. Kendine saklanacak delik bul edepsiz. Ne hakla bana el kaldırırsın?"
"Oho, ya sen geride kaldın." Birkaç polis adamı duvara yaslayıp kelepçelediler. Biri de yanımıza yaklaştı.
"Kızlar bizimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor."
"Peki, hanımefendi. Gelelim."
Yarım saat sonra üçümüz de memurun karşısında duruyorduk.
"Neler olduğunu anlatır mısınız kızlar?" İris'e anlatmaya başlamasını söyledim.
"Otobüste bu adam beni rahatsız ediyordu. Biz indikten sonra peşimizden indi ve bizi takip etti. Beni kolumdan tutup çekiştirmeye başladı. Sonrası da gördüğünüz gibi."
"Anladım. Adam sizden şikayetçi olmayacakmış. Peki siz?" İris'e bakarak;
"Bir başkasının da başına bunun gelmesini istemem." dedim.
"O halde şikayetçisiniz." Evet anlamında başımı salladım. "Ancak o bölgede, güvenlik sistemi henüz oturtulmadığı için, kamera yok. Yani size bunları yaptığına dair bir kanıtımız yok. Büyük bir şey beklememeniz daha iyi olur sanırım." Telefonumdaki son ses kaydını açtım.
"Sana mı dokundum lan? Ben bu kıza dokunuyorum. Rahatsız oluyorsa söyler. Sen kim oluyorsun?"
"Söyledim zaten. Otobüsteyken söyledim. Uzak dur dedim. Rahatsız oluyorum, dokunma bana dedim."
"Bu kanıt olarak kabul edilebilir mi, efendim?"
"Evet, tabii ki edilir. Bizzat itiraf etmiş. Pekala, ses kaydını bana verdikten sonra gidebilirsiniz gençler. Biz ilgileneceğiz, bu konuda bir endişeniz olmasın."
"Teşekkürler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Bir "Arkadaş"
Teen Fiction"Geçen yıl ki ürkekliğinden eser yoktu. O korkak bakışları kaybolmuştu. Şimdi kendinden emin bir duruşu ve parlak gözleri vardı."