ÖZEL BÖLÜM
Mahallede tatlı bir heyecan vardı. Çocuklar ortalıkta koşuşturuyor, arada bir mahalleliyi çıldırtmayıda es geçmiyorlardı.
Gelmiş, herkesin iple çektiği o hayırlı ve güzel ay: on bir ayın Sultanı Ramazan ayı. İftar davetleriyle, iftardan sonra çay eşliğinde dönen sohbetle unutulmaz bir aydı. Dostlukları iyicene pekiştiriyor, o sıcacık aile ortamını oluşturuyordu.
Tabii, bu zamanlarda açlıktan huysuzlaşan babalar, yemek telaşına düşmüş anneler, koşuşturmayı seven çocuklar ve dakika sayan gençlerde tuzu biberiydi bu ayın.
Konu komşu, eş dost, akraba kim varsa dışlanmaz o kocaman iftar sofrasına davet edilirdi. İftara az bir vakit kala sofraya oturulur, dualar eşliğinde ezanın okunması beklenir. Tabii bir de Ramazan'ın olmazsa olmazı pide vardı. Evin küçük çocuk pide almaya yollanır, iftar sofrasına sıcacık pideler konardı.
Ezan'ın okunmasıyla susuz kalmış dudaklar suya kavurşur, aç olan mideler yemeklerine kavuşurdu. Doyan midelerden sonra el birliğiyle sofra toplanır, tavşan kanı çaylar eşliğinde koltuklara yerleşilirdi.
En güzeli de o çay eşiliğinde dönen sohbetlerdi işte. Bazen sahura kadar oturur, bazen de sahurdan önce uykuya çekilir insan.
Sahur vakti gelince de, davulun sesi ve davulu çalan kişinin manileriyle uykulardan uyanılırdı. Genellikle annelerin hazırladığı güzel bir kahvaltı ile yine tüm aile sofra başına toplanırdı.
Kimi uyuklaya uyuklaya, kimi ise enerjik bir şekilde sahurunu yapardı.
İşte bizim gençler de bu ayda zorla yaptıkları iftar planıyla toplanmışlardı. İftara daha 2 saat vardı ama heyecanlı bu gençler çoktan yerlerini almışlardı.
Mangal yapma kararıyla toplanmış, her evin katkısıyla bir şeyler eklenmişti sofraya.
"Çok açım laan," dedi kumral saçlarına eli giden Kemal. Bu ramazan en rahat onun için geçiyordu ama en sızlanan da oydu.
"Sanki tek sen orucsun şu koca ülkede, biz gizli gizli yemek yiyoruz değil mi?" Sesi oldukça huysuz çıkan Hasan'ın ters bakışlarının hedefi Kemal'di. Kemal onun açlıktan huysuzlaştığının farkındaydı ama yinede çenesini tutamadı.
"Ben öyle mi dedim? Allah aşkına, git yemekleri kokla falan kendine gelirsin." derken bakışları çimlerin üzerinde uyuklayan Fatih'e kaymıştı. Bayılmış gibi uyurken kollarını başının altına almış, bacak bacak üstüne atmıştı bir şekilde sırt üstü yatıyordu. Orucunu hep uykusuna tuttururdu. O sırada Ali:
Bir ağacın gövdesine yaslanmış, vakit öldürmek için kitap okuyordu. Ceyda ile beraber bir romantik kitap almışlar ve beraber okumaya başlamışlardı.
Her bir kelimede sevdiceğini anıyor, her güzel sözde de yüzü gözlerinin önünde canlanıyordu. Okuduğu cümleler eşliğinde derin bir iç çekerken gelen sesle kafasını kitaptan kaldırıdı.
"Ramazan ayındayız oğlum, az sakla şu aşık bakışlarını." diyerek Ali'ye laf atmıştı Kemal. Kemal'in söyledikleriyle kaşları çatılan Hasan, kendini zorla da olsa tutarak kafasını çimlerden kaldırmamıştı.
"Tabii, sen ne anlarsın sevgiden? Amca boş boş konuşursun, sadecr birinin gözleri seni aşık ettiği zaman bu lafların dönüşü olacak." dedi tane tane. Kemal'in kaşları havalanırken Ali, kurduğu cümlelerin tatmin etmişliğindeydi.
"Çok kitap okuyorsun," dedi Hasan kafasını eğdiği yerden kaldırarak. "Ama haklısın Ali kardeş, bir göze olmasa da bin saça tutuldum bende." Hasan kendinden beklemediği şekilde dudaklarından dökülen kelimelere sadece iç çekmekle yetinmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ IŞIK ALTINDA|BXB
Novela Juvenil"Büyük bir sarsıntı ve ardından gelen artçılar... Hangisi tam olarak etkilemişti benim hayatımı? Kimi suçlamam gerek içinde olmadığım geçmişin cezasını çekerken?" Deprem sonucu ailesini kaybeden bir çocuk, dayısı ile yaşamaya mecbur kalırken öğrendi...