Amanınn, bu gece aşırı mutluyum çünkü bana moral olan okuyucularım harika hissettiriyorr. İyi ki varsınız diyeyim ve şımarmadan bölüme geçireyim sizi. Biraz hüzünlü bir bölüm, iyi okumalar diyeyim size.
Bölümün şarkısı- aslında öyle bir şarkı vermek istemiyorum ama özellikle ikinci ayrımdan sonra Halil Sezai'den İçim Paramparça dinledim ve iççimi parçaladım. Son dinlediğiniz şarkıyı yazın bakalım, neler çıkacak. Yanlışlarım varsa kusura bakmayın, aşağıda görüşürüz...
༒
Zihninin bir anda dolduğunu hissediyordu Jimin, sanki birisi hiç anlamadığı tonlarca konuyu ve soruyu aynı anda dilendirmiş ve ondan cevap bekliyor gibiydi, zira karşısında konuşan ağabeyi tam olarak bunu yaparken Jimin yalnızca telefondaki simaya odaklamıştı gözlerini. Aklına düşen o sert adamın yüzü ile dudaklarını birbirine bastırdı, duyduklarının gerçekliği bile sorgulanasıyken şimdi ne yapmalı bilmiyordu. Toplantının bittiğini haykıran ağabeyinin etini sertçe sıkarak odasına sürüklediği sürede ne açıklama yapacağını düşünmek yerine Jeongguk'u düşünüyordu. Daha dün yaşadığı ve babası gibi kendisini de kaybettiğini haykırdığı cümlelerin hepsi anlam kazanmıştı ve Jimin kendisi için o denli endişelenen adamı düşünürken artık pınarlarında durmayan yaşlarını yanaklarından yuvarladı.
Seokjin ise dişlerini sıkıyordu, tıpkı kardeşinin kolunu sıktığı gibiydi ve minelerinde ağrı hissedecek kadar öfkeliydi. Birkaç metre uzaklıktaki odasına vardığı gibi kapıyı sertçe açtı ve ardından gelen küçük ekibi umursamadan Jimin'i kapıyı açar açmaz içeri fırlattı. Kendisi de girip kapattı örülmüş bir duvardan farksız yapıyı, bilerek kilitledi hızlıca. Büyük olan üzerindeki gömleğin bir düğmesinin açık olmasının rahatlatmadığını fark edince bir tane daha açtı, bileğinde duran ve her şeye rağmen çıkarmadığı kardeşinin yaptığı bilekliği kopardığı gibi sinirle odanın bir köşesine, tıpkı kardeşi gibi attı. Ceketten farksız bir şekilde hareketsizce duran tek kişilik ailesine bakarken sinirle soludu. "Sana inanamıyorum!" dedi bağırarak. "Sana inanamıyorum Jimin! Nasıl benim sözümü çiğnersin, nasıl üsten kaçarsın?!"
Jimin konuşamadı, sessizce ağlıyordu ve ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Evet, bu yaptığı doğru değildi ancak hiç mi görmüyordu, üsten kaçtığı için ağlamadığını anlamıyor muydu? Seokjin ise cevap bekliyordu, hiddetle inip kalkan göğsünde kardeşine karşı bunca zamandır tuttuğu tonlarca sinir körükleniyordu ve birazdan bir ejderhanın püskürdüğü ateş gibi dökülecekti kardeşinin üzerine her şeyi. Ancak Jimin'in umurunda değildi, Jimin kendini bile umursamıyordu şu anda, aklında, yüreğinde sadece Jeongguk'un hayatı vardı, tek başına geçirdiği kaç yıl böyle debelenmişti, dün doğum günüydü ve kendisine yalnız kutlamadığı için mutlu olduğunu söylerken yalnızlığının kaybettiği, hem de acı bir şekilde ellerinden alındığı ailesinden yana olduğunu bilemezdi Jimin. Bilseydi daha çok çabalardı belki de, Jeongguk ona şeffaf olsaydı, bir üste liderin oğlu olduğunu, o sistemi bildiğini deseydi Jimin çekinmeden söylerdi ona. Neden anlatmamıştı ki?
Küçük olan bunları düşünürken cevap alamayan Seokjin sinirle ona adımlamış ve dişlerini sıka sıka Jimin'i omuzlarından kavradığı gibi sarsarak dikkatini çekmişti. "Bak bana! Üsten kaçarken gayet cesurmuşsun, şimdi ne diye susuyorsun? Ne zamandır yapıyorsun Jimin, ne zamandır beni- hadi beni geçtim anne ve babamızın koyduğu kuralları çiğniyorsun? Konuşsana Jimin-"
"Hyung dur." Jimin çok kısık bir şekilde yalvardı, kolları acıyordu, yaraları acıyordu ve şimdi omuzlarında koca bir yük kalmıştı. "Dur-"
"Ben mi durmalıyım!" Seokjin kollarından itti kardeşini ve Jimin yalpalarken son anda toparladı. Bunca yılın öfkesini çıkarttığını biliyordu ama ne tepki vereceğini kestiremedi Jimin. Seokjin bağırmaya, onu aşağılamaya devam ederken zihni yavaşça buraya, şu anda bulunduğu konuma kayabildi. "Seni gerizekalı, bunca yıldır inşa ettiğim, ilmek ilmek işlediğim ne varsa bozup dağıttın. Bu kaç oldu, neyi amaçlıyorsun sen, derdin ne? Sıcacık bir çatı altında, yemeğin önüne geliyor, isteklerin oluyor nankör köpek daha ne istiyordun?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAMBLE
FanfictionSavaş kötüydü; ölümler, acılar ve kimsesiz geçecek yılların başlangıcı gibiydi. Omegalar ve alfaların arasındaki düşmanlığı durdurmak adına son on yılın en iyi timi kurulmuştu. Herkesin bir görevi ve sorumluluğu vardı, yapılan tek bir yanlış birçok...