Emanet

65 7 8
                                    

Yağmur damlaları bir taş edasıyla, çatıları deliyor, tüm karargahın ölüm sessizliğini ürpertiyordu. Çatılardan damlayan damlalar, toprak yollarda küçük çukurlar oluşturmuş, her bir yanın çamurla kaplanmasına sebebiyet vermişti. Yağmurlu günler Geumsang için daima kötüyü çağırdığından, tüm şehri bir baş ağrısı sarmıştı. 

Bundan en fazla etkilenen de, şüphesiz Veliaht Prens Kim Jongin'di. 

Tam tamına on iki gün geçmiş, Genç Prens ufak birkaç mırıltının dışında hiçbir yaşam belirtisi vermemişti. Karargahın bilgili doktorları bunun olası olduğunu, uzvunu kaybeden birisinin yeniden uyanmak adına aylarca çaba göstereceğini söylemişlerdi. Lakin hiçbir cümle onun içinin soğumasına sebep olmamış, aksine dehşet duygusunu körüklemişti. Kafasından geçen şeylerden ilki yetersiz tıbbi imkanlarından dolayı Genç Prens'in bir daha uyanamamasıydı, şayet hekimler Çin'den gelseydi şimdiye kadar çoktan gözlerini açmış olurdu. 

Kenevir sarmasını eline alarak büyük bir duman çekti, ciğerlerine ulaşan duman başta batsa da başını döndürmesi içine ufak bir zevk tohumu ekti. Bu günlerde ihtiyacı olan yegane şey, herhangi bir taraftan gelebilecek ufak zevk tohumcuklarıydı. Doğuştan stres yüklü hayatı son iki haftadır mentalininin dayanamayacağı seviyelere ulaşmış, stres kontrolünü elinde tutamamaya başlamıştı. 

Genç Prens'in uyanamamasının üzerine, tam altı gündür yolladığı iki muhafızdan ses soluk çıkmamış, Prens Doyun'a ulaşamamıştı. Kardeşi içeride yarı ölü bir vaziyette yatarken bunu göz ardı edebileceğini asla düşünmüyor, lakin günlerdir haber alamamak iyice canını sıkıyordu. Karargahtaki askerlerin geneli dahi Prens Sehun'un buraya geldiğini bilmiyordu, Goguryeolu askerlere prensin, 'bu küçük kazadan çok etkilendiği, istirahat için bir süre başkente döndüğü' söylenmişti. Askerlerin geneli Genç Prens'i tam anlamıyla tanımadığından bu şımarıkça tavrı normal karşılamış, taşkınlık çıkarmadan karargahta beklemeye devam ediyorlardı. 

Bunun için içi biraz rahat olsa da, yine de huzursuzluğunu bastıramıyor, geceleri her an öldürülecekmiş gibi tetikte bekliyordu. Sarması bitmeye yakın şehadet parmağı ve baş parmağının arasına sıkıştırıp söndürdü, ardından oturduğu açıklıktan kalkarak odanın arka kısmına ilerledi. Süslü kaftanını katlayıp koydu vakit kapı büyük bir gümbürtüyle çarptı. Tüm bedenini oraya çevirerek bağırdı. "Gel."

Bir doksan boylarında Silla armalı asker kafasını öne eğerek içeriye adımladı. "Efendim, Muhafız Chanyeol geldi. Yanında Sillalı Muhafız da var ve oldukça bitap haldeler." 

Veliaht Prens kötü bir şeylerin kokusunu çoktan almıştı, zaman kaybetmeden ikisinin gizli bahçeye götürülmesini emretti. İkisi geldiğine göre Prens Doyun gelmemişti, tam olarak beynine giden kötü sinyallerin kaynağı da buydu işte. Ortalıkta koşuşturmaca yaratmamak adına kraliyet geçitinden geçerek gizli bahçenin olduğu kısma indi. Askerin de dediği gibi, iki muhafızın hali de berbat durumdaydı.

Yaklaşarak seslendi "Chanyeol, neler oldu?"

Uzun boylu muhafız birkaç adım öne çıkarak prensi selamladı. "Prensim, Pyongyang'da birtakım problemler oldu, özellikle Prens Doyun ile ilgili." 

Kaşlarını çatarak birkaç hissiz nefes verdi, kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu. "Ne demek bu?"

İki muhafız bir süre bakıştılar, en sonunda Goguryeolu muhafız birkaç adım öne çıkarak prensi selamladı. "Prensim, korkarım bunu kraliyet sığınağında konuşmamız gerekecek." 

Prens başını sallayıp arkasını döndüğünde, midesinde büyüyen korkuyu bastırmaya çalıştı. Pek ortalıkta oyalanmadan yatak odasına çıkıp eline birkaç ferman bildirisi tutuşturdu, kraliyet sığınağının önüne geldiğinde iki muhafız hızlı bir biçimde bir şeyler tartışıyor, sinirle soluyorlardı. Boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çekti, herkes sol bacağını kırıp prense baş selamı verdi. İki iri cüsseli asker taş kapıyı açtıktan sonra prensin girmesi içim selam durdular, girdikten sonra iki muhafız da onu takip edip içeriye girdiklerinde, taş kapı arkalarından kapandı.

Rayiha//SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin