Hayat

65 9 12
                                    

İnsan hayatının belirli dönemleri, kırılma noktaları vardır. Bir yakınımızın kaybı, başımıza gelmesinden korktuğumuz kötü bir hadise, ihanete uğramak bu dönemler için verilebilecek örnekler arasında yer alır. Lakin biz çoğu zaman bu kırılma anını kırılma anında değil de, daha sonrasında, belki de yıllar sonra fark eder nasıl üstesinden geldiğimiz konusunda derin düşüncelere dalarız. Bu düşünceler yeni hayatımız için ya şükür ettirir, ya da intiharın ucuna sürükleyen hastalıklı yeni düşünceleri doğurtur. 

Lakin kırılma noktalarını oluşturan yegane şey şüphesiz ki, kontrol edemediğimiz duygularımızdan geçer. Kontrol edemediğimiz şeyden büyük bir korkuyla kaçar, bize yaklaşmaması adına bahsini bile açmayız. İçimize bu denli bastırdığımız bu duygu, kontrolünü iyice kaybederek bizi dibe en hızlı şekilde sürükler. Bu durumda, dibe gitmeyi yavaşlatmak adına yaptığımız hamle, hızını iki katına çıkararak dibe batar. 

Bunun sonrasında, daha doğrusu iş işten geçtikten sonra bu kontrol edemediğimiz duyguyu kabullenmek için birtakım hamleler yaparız. İçimizde uzun süre tuttuğumuz bu duygu, özgür kalmasının verdiği hazla bir bomba misali patlar. Bu patlama herkese bu duyguyu anlatma, gösterme ve haykırma isteği doğurtur. Yıllarca ufak bir cesaret kırıntısından bile korktuğumuz bu duygu, şimdi korkunç bir cesaretle insanı battığı dibe gömer. Bu dipten kurtulmak mümkündür, lakin genelde cesaret kırılmaz ve insan kendisini gömdüğü o dipte bir mezara çevirir. 

Uzun yıllar uğraştığı  tüm kurtulma ve yavaşlatma hamleleri elinde patlar, artık o dip bizim bir ömür boyu mezarımızdır. Lakin kendimizi bir bomba misali öldürdüğümüzden, mezarın yerini kimse bilemez, ağıt yakmak için bile kimse mezarımıza gelmez. Duygusunu gizleyen kimseler için, bu Yüce Buda tarafından verilen bir cezadır. Mezar da kurtarmaya çalıştığımız benliğimizidir ve biz tümüyle onu kaybederiz. Uğruna savaştığımız duygu ile beraber, kısacası biz kendimizi kaybederiz. 

Bu senaryoda kaybeden kişi her ne kadar tüm bunları yaşamış olsa da aslında kazanan kişidir, çünkü kendine bir mezar kazmış, her şeyini oraya gömerek veda etmiştir. Lakin duyguyu onunla paylaşan bir diğer kişi ise, bu hikayenin şüphesiz kaybedenidir. Diğeri gibi mezar kazacak kadar cesaretli, dibe batmadan kendisini gömecek kadar da korkak değildir. Bu arada kalmışlık diğeri kaybolduktan sonra onu öldürür, öylesine mahveder ki iki kalbin ağır duygusu onu tümüyle ezer. 

Elbetteki bu ezilmişlik, bombanın patlamasından daha büyük bir ses getirir. Çünkü bomba patlar, olduğu bölgeyi küle çevirip birilerin gelip onarmasını bekler. Lakin ezilen şey onarılamayacağı için kullanılamaz, kullanılamayacağı için de onarılanı mahvetmekten çekinmez. 

Genç Prens Oh Sehun, karnındaki yaranın acımaması adına belini bükmeden doğruldu. Eskiye nazaran biraz daha iyi olsa da hala konuşurken nefesi kesiliyor, tuvaletini yapmak için bile birilerine ihtiyacı oluyordu. Küçük bir bıçak darbesi olsa çoktan iyileşeceğini biliyordu, patlamanın verdiği darbe vücudunu yormuş, Hanlı hekimlerin olmaması yüzünden şansı asla yaver gitmiyordu. Kesinlikle buradaki hekimlerin yararı olmadığını söyleyemezdi, lakin kendisinden sorumlu hekim burada olsaydı neyi vücuduna nasıl kullanacağını bilir, ağrılarını çok daha hızlı dindirebilirdi.  

Doğrulmasının akabinde, yürümek için kullandığı küçük tahta parçasını sol kol altına alarak vücudunu yataktan sarkıttı, nefesini büyük bir özveriyle tutarak hızla yataktan kalktı. Elbetteki bu yardımsız kalkışın acı verici olabileceğini tahmin etmişti, lakin boğazına doğru yükselen kan tadı tıslamasına sebep oldu. Muhtemelen birileri onun tek başına yürümeye çalıştığını görse koşarak veliaht prense haber verirdi. Bu kesinlikle Genç Prens'in istediği bir şey değildi.

Rayiha//SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin