°•°
Draco Malfoy için dünya hangi renklerden oluşuyor diye sorulsa siyah ve beyaz derdi.
Ancak son birkaç haftadır gözlerinin gördüğü en güzel renk iki çift zümrüt yeşiliydi.
Haftalar geçse de üstünden o gecenin etkisi Draco'yu bırakmamıştı. Draco Malfoy bilmediği şeyleri yaşıyordu. Daha önce kendi canına kıymak istiyordu. Şimdi ise zümrüt yeşili gözlerin içinde kaybolmak için nelerin vermezdi.
Her zaman olduğu gibi sabah kahvaltısına gitmek yerine iksirini içtikten sonra dersler için hazırlanmaya başladı.
Profesör Snape onun için bu iksirleri yapmasaydı şuan yaşayabileceğini sanmıyordu.
Ağzına koyduğu her yiyecek ona kan tadı veriyordu.
O buna hazır değildi, küçücük bir çocuğun kandan korkması normaldi. Nefesi kan kokan biri olmaktan korkmasıysa tamamen masumiyetinden kaynaklanıyordu.
Hala Bellatrix'in kendisini annesi üzerinden tehdit ettiği o günü hatırlıyordu.
Bazen rüyalarında annesini görürdü, ona son bir kez sarıldıktan sonra kendisini feda ederdi.
Rüyalarında bile işe yaramazın tekiydi.
Düşünmek yerine Büyük Salona gitme kararı aldı. Yemek yiyemese de yiyenleri izlemekte bir sakınca yoktu.
Kapısından içeri girdiğinde Büyük Salon hayli doluydu. Gözleri masaları taradığı sırada zümrüt yeşilleriyle göz göze geldi.
Bir an kalakaldı fakat hemen kendisini toplayıp arkasını döndü ve ona en uzak köşede olan Slytherin masasına oturdu. Bulunduğu tarafta kimse yoktu. Her zaman olduğu gibi yalnızdı.
Potter'ın hala kendisine bakıp bakmadığını merak ediyordu.
Kısa bir süreliğine Gryffindor masasına göz gezdirdi.
POTTER HALA ONA BAKIYORDU.
Merlin aşkına! Bunu beklemiyordu. Derin bir nefes alarak hemen başını farklı bir tarafa çevirdi. Göz ucuyla tekrar onlara doğru baktığında Potter'ın çok güzel bir şekilde güldüğünü gördü. Artık kendisine bakmıyordu yani tekrar onu izlemeye dönebilirdi.
Potter'ın yediği yemekler kendi yediği yemeklermiş gibiydi. O yerken yediği şeyin tadını ağzında hissedebiliyordu.
Bir an duraksadı. Ne zaman ona bu kadar bağımlı olmuştu.
Her parçası Potter olmuş gibiydi.
Sanki dünyada sadece Potter ve kendisi varmış gibi hissetmeye başlayalı ne kadar olmuştu?
Göz göze geldiklerinde utanıp başka bir tarafa bakacak kadar ne zaman ona bağlanmıştı.
Draco Malfoy, korktu.
Her zerresini bir korku sardı, ya aşık olur ve annemi feda edersem?
Olmazdı, yapamazdı. Annesi yaşamayı hak edecek kadar masumdu.
Draco Malfoy ise dipsiz bir çukura düşmüştü, her yerine bulaşan çamur kurumuş onunla bütünleşmiş gibiydi.
O boğazına kadar batmışken tekrar çıkamazdı o bataklıktan.
Sadece beklemek vardı onun elinde, ya ölümü ya kurtuluşu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything You Said(Sad) - Drarry
FanfictionMalfoy Malikânesi, Draco Malfoy için en acı verici anılarını doğuran yer. Babası Azkaban'a atıldığında, Voldemort tarafından 'Ölüm Yiyen' yapıldığında çığlıklarının yükseldiği yer... Orada olmak Draco'ya sadece acı veriyordu. Belki de hiç doğmamalıy...