"Beata morte nihil beatius."
Mutlu bir ölümden daha mutlu bir şey yoktur*******
"Bir varmış bir yokmuş,eski zamanlarda yaşayan güzel mi güzel bir prenses varmış."
Fırat'ın grubundan bir kadın bu,kucağında küçük bir erkek çocuk var.Çocuğu sıkı sıkı sarmış,kendiside eski bir battaniyeyi omuzlarına atmış."Bu prenses o kadar güzelmiş ki,"diyor usul usul.Adımlarımı biraz yavaşlatmama engel olamıyorum,eskiden annemde bana masal anlatır miydi acaba? Daha küçük bir çocukken.
Çocuğun,"Sonra ne olmuş anne?" Diye soran merak dolu sesini duyuyorum.Kafasini örtünün altından çıkarmış,siyah gözlerini annesine dikmiş.Kadın gülümseyip çocuğun başını okşuyor.
"Tüm ülkelerden akın akın prensler gelirmiş ülkesine,prenses ile evlenebilmek için ne gerekiyorsa yapacaklarını söylerlermiş,"diye devam ediyor kadın.Artık adımlarım iyice yavaşladı,neredeyse kadının hemen yanındayım.Az ileride ise Fırat var ve nedense onunda kadını dinlediğini hissediyorum.Önüne bakıyor gibi gözüküyor ama dikkati yolda değil."Prenses hiç kimse ile evlenmek istemiyormuş,gelen her talibinden yapılması zor şeyleri istiyor.Onlarda vazgeçip ülkelerine geri dönüyormuş.Günlerden bir gün çok uzak diyarlardan bir genç çıkagelmiş,ne isterseniz yapacağım demiş ve diğer gelenler gibi söyledikleri sadece lafta değilmiş.Prenses,genç adamdan aşılmaz ormanları aşmasını,geçilmez çölleri geçmesini ve ejderhalar ile savaşıp onların ateşinden getirmesini istemiş.O zaman kalbim sizindir,bugün ve sonsuza kadar demiş."
"Ormanlar ne renkti anne?"Diyor bu kez küçük çocuk.Yaşı en fazla sekiz,bu yüzden bildiği tek dünya bu yıkılmış olan.Eski dünyayı hiç görmeyecek olması üzücü,kadın da benimle aynı şeyi düşünmüş olacak ki yüzü asılıyor.
Oğlunun başını okşuyor,"Yeşildi,"diyor kadın.Sesinde bir daha o yeşili göremeyecek olmanın hüznü var,aynı zamanda bir özlem çalınıyor kulağıma."Yeşil bir denize benzerdi,içinde bir sürü hayvan yaşardı."
"Kuşlarda var mıydı?"
"Olmaz mı hiç,sürüler halinde uçarlardı,"diyor kadın sonra gökyüzüne bakıyor.Bende bakıyorum,kapkara bir duman tabakasi var.Ne bir kuş var ne başka bir şey.
"Bana kuşları anlatsana anne,"diyor bu kez çocuk ve kadın anlattığı masalı yarım bırakıp kuşları anlatmaya başlıyor.
Daha fazlasını dinlemiyorum, adımlarımı hızlandırıp anne ve oğulun önüne geçiyorum.Bir tarafım hala masalın sonunu merak ediyor.Acaba genç,prensesin istediklerini yapabildi mi? Geri döndü mü? Büyük ihtimal yapmıştır,masallar genelde mutlu sonla biter,bunda da pek farklı olacağını sanmıyorum.
"Prens geri dönmüyor,"diyor hemen arkamdan bir ses.Fırat'a ait,az sonra yanımda yürümeye başlıyor.Ben bir şey demiyorum,o da devam ediyor,"Prens dağları aşıyor,çölleri geçiyor ve ejderha ile karşı karşıya geliyor.Ejderha ile savaşıp onu öldürmek niyeti ama ejderha bir anda güzel bir oğlana dönüşüyor ve daha oracıkta bizim prense aşık oluyor.Ejderha ateşini alması için prensin onu öldürmesi gerekiyor ama buna gerek kalmıyor.Oğlana dönüşen ejderha aşık olduğu adam ile savaşmayı reddediyor ve ateşi ona vereceğini söylüyor,bu ölümüne sebep olacak ama kendi hayatını onun için feda ediyor.Prens ise elinde ateşle yola düşüyor ama yolun yarısına geldiğinde istediğinin prenses olmadığını farkediyor,geri dönmeside imkansız çünkü ejderha artık ölmüş.Bu yüzden prens yollara düşüyor ve o günden sonra kimse onu bir daha görmüyor."
"Nereden biliyorsun bu masalı?"
Ona bakmıyorum ama gülüşünü duyuyorum.Keyfi yerine gelmiş gibi,o ağaçların arasında konuştuğumuz zaman çok kötü görünüyordu.Toparlanmasına sevindim,kendimizi dağılmamamız lazım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bellum
Fanfiction"lustum enim est bellum quibus necessarium, et pia arma ubi nulla nisi in armis spes est." Üçüncü dünya savaşından sonra insanlık yerle bir olmuştu. Birbirimizle yarışırcasına diktiğimiz binalar artık sadece birer harabeydi,yüzlerce hayvanın nesli s...