-çarşamba, 21.37
esinGöz makyajımı tamamlayıp yüzüme çok abartmadan kapatıcı sürüp dudaklarıma geçtim. Kırmızı bir ruj sürüp çerçeveledim, ardından birkaç fıs parfüm sıkıp kendimi süzdüm aynadan. Güzel olmuştum, sadece gözlerim biraz şiş duruyordu. Bugün hesaba yalnızca bir hikaye paylaşmış, post atmayacağımı belirtmiştim. Bugün ifşalayacağım tek kişi kendim olmak istiyordum.
Urazlardan yaklaşık bir saat önce gelmiştim. Bol bol ağlamıştım, Uraz'sa dolduğum için ağladığımı anlamış olacak ki ses çıkarmamıştı. Yalnızca saçlarımı okşayıp telkin ediyordu. Onun beni bu kadar çok etkileyeceğini düşünmüyordum. Çocukluğumdan beri tanırdım onu, ailelerimiz arkadaştı. Ama çocukluğumdan beri beni pek sevmezdi. Hatta çoğu zaman ortaokulda yanındaki arkadaşlarına uyup zorbalardı beni. Sonra zaten annesiyle babam evlenince iyice nefret etmeye başlamıştı. Yeni liseye geçiyorduk ikimiz de, benden çok daha zor kabul edebilmişti bu durumu o sıralar. Sonrasında ne oldu bilmiyorum ama bana iyi davranmaya, sürekli koruyup kollamaya başlamıştı. Elbette hoşuma gidiyordu ama onun yaptıklarını da unutamıyordum bir yandan. Ayrıca gerçekten kötü işlere bulaşan biriydi, bu nedenle bana bulaşmamasından başka bir şey istemiyordum.
Amcamı aradım. Son kez her şeyin istediğimiz gibi olduğundan emin olmak istiyordum.
"Bunu 3. yapışın cadoloz, bir kez daha ararsan yemin ediyorum engellerim seni. Her şey istediğin gibi, insanlar da yavaştan doluşmaya başladı."
"Tamam amcacım, geleceğim ben de bi yarım saate." Amcamın kendinden emin ve sakin konuşması bana da güven verirken istemsizce rahatlamıştım.
"Tamam kızım, 12'de yapacaksın değil mi? Uraz gelecek mi?"
"Aynen. Uraz gelmez sanırım, bayağı kötüydü." Biraz daha hâl hatır sorduktan sonra telefonu kapatıp üzerime daha önceden düşündüğüm elbisemi giydim.
Makyajımı bile önceden hesap etmiştim.
Aynanın önünde iyice inceledim kendimi. Kısa,koyu yeşil bir elbise giymiştim. Vücudumu ikinci bir deri gibi sardığından hatlarımı fazlasıyla belli ediyordu. Üzerime siyah deri bir ceket geçirip telefonumu aldım.
Batu'yla beraber gidecektik.
Uraz'ın yanındayken bana mesaj atmış, iyi olup olmadığımı sorgulamıştı. İyi olduğumu yazdığımda da görmeden inanmayacağını söylemişti, bu sebeple ortak noktada buluşup beraber gitme kararı almıştık.
Geldiğine dair bir mesaj atmıştı. Hızlıca topuklu botlarımı giyip çıktım evden. Babam eşinin morali yükselsin diye bir yemeğe çıkarmıştı onu. Zaten sürekli yurt dışına gidip geliyorlardı, o yüzden rahattım.
Lüks arabasının kaputuna yaslanmış telefonuyla uğraşıyordu. Üzerinde kaslı vücudunu saran bir tişört ve pantolonu vardı. Bu haliyle bile güzel gözüküyordu. Onu daha fazla bekletmemek adına yürümeye başladığımda topuk seslerimden olsa gerek kafasını kaldırıp boydan boya uzunca süzdü beni.
Gülümseyerek önünde durduğumda gözlerime bakıyordu. "Güzel olmuşsun." Dedi yutkunarak. Gülümsemem büyüdü.
"Sen de öyle." Aynı şekilde tebessüm edip kapımı açmak için hareketlendi. Ona uyarak ilerleyip arabaya bindim. Gerginliğim üst seviyelerde geziniyordu.
"Burası galiba. Issız bir yere benziyor, kimse yok mu acaba çevrede?" Havadan sudan sohbet ettiğimiz yolculuğun ardından arabayı diğer arabalar gibi rastgele park edip indiğinde beklemeden ben de indim. İçerisi buradaki arabalara bakacak olursak fazlasıyla dolu olmalıydı.
Koluna girmem için uzattığında kıkırdayarak girdim. Garip bir edayla bakıyordu. Kapıdaki güvenlikler kimlik gibi gereksiz bir prosedür uyguladıktan sonra üzerimizi aramışlardı.
"Bir tık fazla güvenlik önlemi ha?" Batu etrafa bakarken ben de ona katılarak kafa salladım.
Aksine az bileydi.
Bu okuldaki kimsenin ne yapacağı belli olmazdı. Özel olarak delici kesici hiçbir aleti almamaları için uyarılmışlardı. Okuldan olmayan kimseyi zaten almıyorlardı.
Bahçeyi ışıklarla ve puflarla donatmıştık. Havuz kapalıydı, üzerine büyük bir masa yerleştirip tüm kokteyl ve yiyecekleri oraya koymuştuk. Evin içerisinde üst tarafa giden merdiven kapalıydı, diğer tüm odaların da kapısı kilitliydi. Mutfağın bile. Yalnızca salona girip bahçede durabilirlerdi. Bahçenin arka köşesinde ufak bir sahne vardı ve dj olduğunu düşünerek tuttuğumuz bir çocuk müzik yapıyordu.
Oldukça eğlenceli ve klasik Amerikan tarzı lise partisiydi. Tüm o dizilerdeki kaotik ortam vardı.
Kırmızı bardaklarımız bile mevcuttu.
"Bizim çocukların yanına gelmek ister misin?" Batu anlayışlı bir şekilde konuşup ilerdeki basketbol takımını gösterdiğinde başımı hafifçe iki yana salladım.
"Yok, ben biraz içki alayım."
"Kaybolma gözümün önünden." Kafa sallayıp kolundan ayrıldım. Masaya doğru ilerleyip diğer herkes gibi hazır bardaklardan birini alıp birkaç yudumda bitirdim. Diğer bardağı elime alıp etrafa bakındım. Bu sırada gülümseyerek bana doğru gelen Asel'le karşılaştım.
Asel, lisenin başlarında tanıştığım ve samimi bulduğum bir arkadaşımdı. Batu ve Uraz'la aynı sınıfta oldukları zaman tanışmıştık. Sonra öğrenemediğim bir şekilde Uraz'la tartışmışlardı ve aramız kısmen açılmıştı. Denk geldiğimizde konuşur olmuştuk. Öğrenemediğim nadir olaylardan biriydi aslında ama çok da merak etmiyordum.
"Esin, çok güzel olmuşsun!" Üzerimi süzerek konuştuğunda sevecen tavrına karşılık sarılarak selamlaşmıştık. "Bana diyene bak! Göz kamaştırıcısın Aselcim." Küçük bir kahkaha attı. Fazlasıyla tatlı bir kızdı.
"Batu'yla geldiniz gördüm, herkes sevgili olduğunuzu ve çok yakıştığınızı düşünüyor." Kaş göz yaparak tatlı bir şekilde konuştuğunda şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.
Dedikodudan başka bir şey bilmiyordu bu okuldakiler.
"Ne?" Gülümseyip kafa salladı. "Değiliz sevgili falan. Arkadaşım o sadece."
"Ben de öyle dedin ama dinlemiyorlar. Her neyse, sen nasılsın?" Önemsiz dercesine elini sallayıp konuştuğunda tebessüm ettim. Her zamanki sıcaklığıyla konuşuyordu.
"İyi olmaya çalışıyorum diyelim. Sen? Bir ressamdan bahsetmiştin sanki bana."
"Ay evet, herkese anlattım neredeyse! Onun birkaç kursuna gelmem konusunda ısrar etti, gittim ve inanamazsın Esin... O kadar ayrı bir güzellikte oldu ki tablolar, ba-yıl-dım!" Uzun zamandır ressimle ilgileniyordu ve bayağı da iyiydi bu konuda. Vural Hoca onun için bir sponsor bulmuştu, bu sayede çok daha rahat bir şekilde eserlere erişebiliyor, girdiği yarışları kazanabiliyordu.
"Bir ara mutlaka görmek isterim."
"Bize gelmelisin mutlaka, bekliyorum her zaman."
"Geleceğim."
Gülümseyip stresli olduğunu belirtecek bir şekilde bakmaya başladığında göz kırparak ne olduğunu sormaya çalıştım. "Ya çekiniyorum biraz ama Uraz nasıl? Gelmiyor okula bir haftadır, merak ettim istemsizce."
"Bilmiyorum, çok görüşme fırsatımız olmuyor." Nedense Uraz'ın sıkıntısını anlatmak istememiştim. Asel'i severdim sevmesine ama Uraz'la ilgilenmesi çok saçma olurdu. Üstelik araları bozuktu, onu ilgilendirmezdi yani.
"Anladım, ben bizimkilerin yanına geçeceğim. Sen de gel istiyorsan."
"Yok, sonra görüşürüz." Gülümseyip el sallayarak yanımdan ayrıldı.
Derin bir nefes alarak kendimi köşedeki puflardan birine attım.
Gece henüz yeni başlıyordu.
-----------
Kritik soru:
Batu mu, Uraz mı?
:)