otuz sekiz

10K 538 248
                                    

;) -

Arabanın camını açıp göz yaşlarımı sildim. Durmadan ağlamak istiyordum. Partinin çıkışında arabada oturup Urazları beklemiştik ama hiç tanımadığım bir adam bıçakla gelmiş, arabadan inmemiz için tehditler savurmuştu. Durum böyle olunca Bora arabayı sürmeye başlamıştı, Urazları beklememiştik. Kim olduğuna baktığımda da daha önce ifşaladığım Kor ailesinin baba figürü olduğunu görmüştüm. Belalı bir aile olduğunu biliyordum ama bu denli bir şey beklemiyordum. Üstelik çok habersiz ve korumasız yakalanmıştım bu olaya. Sarhoştum ayrıca, yeni yeni beynim çalışmaya başlıyordu.

"Ağlama, siktin beynimi." Bora yapmacık bir sinirle konuştuğunda ağlamam daha da şiddetlendi. Arabaya bindiğimizden beri ben ağlıyordum, O da ses çıkarmadan duruyordu.

"Uraz'ı bıraktık Bora, ne diyorsun sen? Adam bıçağıyla geldi, öldürecekti bizi." Sinyal verip sola döndü. Nereye gittiğimizi bilmememe rağmen sormadım bile, tek isteğim güvende olmaktı.

"Bir sikim yapamazdı Esin. Ayrıca sen Uraz'ın cüssesinin farkında değil misin amına koyayım? Çocuk kaslı kuvvetli, siker atar oradaki herkesi. Kes sen de ağlamayı, beni kesecek Uraz sonra." Arkaya açılmamış bir su şişesi uzattığında alıp birkaç yudum aldım. Göz yaşlarımı silip derin bir nefes aldım.

"Arar mısın bir daha?" Benim telefonum Uraz'da kalmıştı, en son O'nun cebine koyduğumu hatırlıyordum. Bora itiraz etmeden arayıp hoparlöre aldı. Birkaç saniye geçtikten sonra açtığında rahatladım.

"İyi mi Esin?" Uraz'ın sesindeki endişeyi hissettiğimde beklemeden konuştum.

"İyiyim Uraz, sen? Korların babası geldi, bıçak çekti, size bir şey yaptı mı?" 

"Sikeyim onu. Ağlıyor musun sen?"

"Birader gel al şu kızını. Sikti beynimi ağlaya ağlaya. Bizim kafeye götürüyorum, gel."

"Bora, iyi değil mi o? Sesi çok kötü geliyordu."

"Seni görünce iyi olur."

"Amcasını aramamı istiyor mu?"

"Hayır Uraz, ben bir kafamı toplayayım arayacağım o zaman."

"Tamam birtanem, endişelenme tamam mı? Halledeceğiz her şeyi. 20 dakikaya yanınızdayım." Telefon kapandığında biraz daha sakinleşmiş hissediyordum. Uraz her zamanki gibi beni fazlasıyla korurdu, biliyordum.

"Hayırdır? Sesini duyunca bile iyileştin. Bilseydim en başından ses kaydı falan açardım." Alaylı konuşan Bora'ya göz devirip saçlarımı topladım. Birkaç saniye sonra arabayı durdurduğunda camdan geldiğimiz kafeye baktım. Saat epey geç olduğundan kapalıydı, buna rağmen hatırlamıştım. Daha önce Uraz'ın hikayelerinden aşina olduğum bir mekandı.

Kapımı açıp indim. Bora önden gidip cebindeki anahtarla kafeyi açtı. Buranın sahibi olduğuna şaşırsam da belli etmeden arkasından ilerledim. Bir şifre girip tamamen kafeyi açtığında ben de onu takip ederek içeri girdim.

"Şu koltuklara otur, en rahat yerimiz orası." İtiraz etmeden gösterdiği koltuklara oturdum. Kapıyı kapatıp ışıkları açtı. Loş bir ortam oluşmuştu. "Acı bir kahve yapıyorum üçümüze, ayılırız. Yüzünü yıkamak istersen lavabo şu koridorun sonunda."

"Sağ ol." Hızlıca lavaboya girip akmış makyajımı peçeteyi ıslatarak sildim. Ardından yüzümü yıkayıp temiz olduğumu hissettiğimde kuruladım. Gözlerimi kan toplamış, biraz şişmişlerdi.

Kendimle bakışmayı kesip çıktım. "Yardım etmeyi düşünüyor musun?"

"Efendim?" Gülüp yanına gelmemi işaret etti. "Tatlı koy üçümüze de. Şuradaki dolapta kavanozdaki tatlılar var. Neyi seviyorsan al."

ifşa /yarı texting/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin