Jihoon hiç tanımadığı biriyle yaptığı anlaşmanın üzerinden tam üç gün geçmişti ki halen buna pişman olmamıştı. İki arkadaş gibi aynı evinde sakince zaman geçiriyorlardı ve nasılsa Soonyoung şimdiye kadar hiç susama belirtisi göstermemişti.
Bunun enerjiye bağlı olduğunu belirtmişti Soonyoung. İnsanlar nasıl efor harcadıkça karbonhidrat tüketiyor ve acıkıyorlarsa onlar için de bu geçerliydi. Ne kadar çok güç sarf ederlerse o kadar susarlardı ve şu üç gün Soonyoung için tamamen dinlenme gibiydi.
Bu süre zarfında nedensizce vücudundaki damarların zayıflamaya başladığını düşünüyordu. Sanki gün geçtikçe soluyor gibi duruyordu ve o siyah şeyler kayboldukça Soonyoung daha hızlı ve daha güçlü oluyordu.
Dün birlikte evin ormana bakan, görünmeyen kısmın çatısını onarırken Soonyoung'un gerçekten normal bir insan gibi olmadığını anlamıştı. Jihoon için saatlerce süren işi Soonyoung ile sadece yirmi dakikaya bitirmişlerdi.
Aralarındaki muhabbet de gittikçe iyi bir hal almaya başlıyordu. Sanki yılların arkadaşı gibiydiler ve bu durum Jihoon'un fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Birileriyle vakit geçirmeyi gerçekten özlemişti.
Bugün ise daha yeni uyanmış ve kahvaltıyı hazırlamak için aşağıya inmişti ki Soonyoung çoktan mutfakta üzerinde eski üskü mutfak önlüğüyle ona sırıtırak bir şekilde duruyordu. Onun uyuyup uyumadığından bile emin olamıyordu.
Bildiği yeni bir bilgi de vampirler uyuyamazdı. Hem de hiç. Melezler ise yemek yemek gibi uykusuzluğa bir insandan daha fazla dayanabilirdi. Haftalar sonra hiç uyumamış bir melez ise güçten düşmeye başlıyordu.
"Günaydın."
Soonyoung'un normal sesine karşı esneyerek karşılık verdi. Onun aksine Jihoon ne kadar uyursa uyusun asla doymuyordu. Sanki sonsuza kadar uyuyabilirmiş gibi gelen bir tembeldi. Esnemesini bitirince mutfak masasına oturdu. Soonyoung önüne birkaç bir şey koyup karşısına oturdu.
"Bir an hiç uyanmayacaksın sandım."
Onunla dalga geçiyor olması tuhaf değildi. Genel olarak tanıştığındaki ilk ve ciddi tavrına karşı gerçekten eğlenceli bir karakteri vardı. Jihoon'un tam aksine. Birbirlerinin tam zıtları gibiydiler.
"Uyanmak istediğimi kim söyledi? Çok ses yaptığın için uyandım."
Önceden olsa Jihoon deli gibi uyuyabilirdi ve hiçbir şey duymazdı ancak yalnız yaşamaya başladıktan sonra uykusu iyice hafiflemiş ve etraftaki tüm seslere dikkat kesilir olmuştu. Uyku kendisi için en savunmasız olduğu anlardan biriydi ve hiç uyumayan bir tehlikeye karşı tetikte olmalıydı. Yine de ses yaptığı belki birazcık yalan olabilirdi.
Soonyoung daha fazla üzerine gitmeden kahvaltısıyla ilgilendi. Jihoon bugün için yapması gereken şeyi hatırladığında o olayın üzerinden üç gün geçtiğine inanamıyordu. Onunla geçirdiği üç gün sanki daha kısa gibi gelmişti. Ancak şu an yapması gereken işe dönmeliydi.
"Bugün avcı kampına gitmem gerek."
Bunu sakince söylemesine karşı Soonyoung yemekle olan tüm ilgisini bitirdi. Elindeki metal çubuğu yavaşça kenara bıraktı ve kaşlarını çatarak Jihoon'a baktı. Bunu beklemediği aşikardı.
"Neden?"
Ona güvenmediğini düşünmesini istemiyordu. Sadece Seungcheol'e verdiği sözü yerine getirip birkaç günde bir uğrayıp ona görecekti. Yoksa kamptan uzakta bu evde yaşamasına izin vermeyeceğini söylemiş ve böyle anlaşmışlardı.
"Seungcheol'ü görüp 'hey daha ölmedim, yaşıyorum' demem gerek."
Bunu bilerek alaylı bir ifadeyle söylemişti ki Soonyoung'un yanlış bir şey düşünmesini istemiyordu. İşe yaramış olmalıydı ki Soonyoung o haline gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Heart Got Teeth | Soonhoon
FanfictionDünyanın ırkçılığı sona ermesini sağlayan şey barış değildi. Savaş değildi. İnsanları bir bütün eden ve onları birbirleriyle birleştiren şey insanlıktan çok daha farklı bir şeydi. İnsanlar onlara vampir demeyi tercih ettiler. Onları tehlikeli görd...