Jihoon öğrendiği gerçek ile baş başa kaldığında belki de çok abartmıştı belki de olması gereken tepkiyi veriyordu bilmiyordu. Tek bildiği şey Soonyoung'un öldüğünü düşünmek gerçekten kendisini paramparça eden bir durumdu. Şimdi bu kahroluşunun bir düzenbazlık üzerine kurulu olması, ona güvenilmeyecek bir şekilde kandırılmak tepki göstermesinin en büyük sebebiydi.
Ne yapmalıydı veya ne demeliydi bilmiyordu. Sadece kızgınlığı, ona karşı olan öfkesi geçmiyordu. Bu öfkesi sonraki güne hatta ondan sonraki güne de yansıdı. Jihoon o küçük kasabada onu gördüğü her anda önce bakışlarını kaçırır ardından yolunu değiştirir oldu. Bunu tamamen dürtüsel, düşünmeden yapıyordu.
Sahi Soonyoung da onun bu kaçışlarının hiçbirine karşı koymuyordu. Koysa bile bir şey ifade etmeyeceğini biliyordu.
Birkaç gün sonra klasik bir sabaha uyandığında kendisi hariç herkes normal düzenine devam ediyordu aslında. Bulunduğu ortamda uyuyan tek kişi olarak bazen onun varlığını veya ihtiyaçlarını unutuyorlardı bile. Bu konuda en büyük yardımcısı kesinlikle Seungkwan oluyordu.
O sabah artık alıştığı ve düzene girdiği odasında uyandığunda her zamanki izlenilmişlikle etrafına bakındı. Bazı geceler uykusu öyle derin oluyordu ki yanında birinin olduğunu hissedecek kadar derin rüyalar görüyordu. Ancak her gözünü açtığında bomboş kulübesinde tek başına uyandığını görmek bu rüyadan uyanmasını sağlıyordu.
Uyanıp kendince kahvaltısını ederken bugün de Seungcheol'ün yanına gitmeyi planladı ilk olarak. Gittikçe düzeldiği için uyanmasının yakın olduğunu biliyordu. En azından Kwan böyle belirtiyordu. Bu yüzden kahvaltısını acele ediyordu ki davetsiz misafiri ile yarım kaldı.
"Uykucu baykuş nihayet uyanmış."
Jeonghan ve biricik sevgilisi birlikte içeri girdiklerinde sırtlarındaki çantaları keşfe çıktıklarını belli edercesine dopdoluydu. Joshua çantasını açıp içinden birkaç paketi önüne bıraktı.
"Böyle şeyleri seversin sanırım."
Jihoon onlarla birlikte üçüncü kişi olarak keşfe giden kişinin verdiğini bilmediği paket paket atıştırmalıklarla bakıştı. Abur cubur yemeyeli o kadar zaman olmuştu ki tatlarını unuttuğunu söylese yalan olmazdı.
"Tam olarak sevdiklerimi tutturmuşsun."
Paketlerden birini alıp açtığında kahvaltısının varlığını bile unuttu. İnce hışır hışır ses çıkaran paketi açıp içinden bir tane gülümseyerek ağzına attığında onlara da uzattı.
"Denesenize."
Jeonghan burun kıvırarak baktı pakete. Elini uzatıp içinden bir tane aldı.
"Ne yediğini bilmediğine adım kadar eminim."
Evet bilmiyordu. Ama bu tadının güzel olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
"Ayrıca sağlıklı olmadığına da çok eminim."
Jihoon elinde paketiyle ayaklanırken ona göz devirdi.
"Sence şu an insanların kaçı sağlıksız beslenmeden ölüyordur?"
Silahlar, savaşlar ve vampirler varken en son problemin sağlıksız beslenme olduğunu belirtmek istediği sorusuna cevap alamadı. Jeonghan aldığı parçayı deneyip beğenmediğinde dudak büzdü.
"Yine de insanların damak zevki bizimkinden berbat."
Sürekli laf atmasına ve didişmeye alışan ikiliye karşılık Jihoon geri durmuyordu tabiki de.
"Biz en azından pişirmek nedir biliyoruz."
Joshua gittikçe absürtleşen atışmalarına karşılık yerleştirdiği eşyaları kenara bırakıp ikisine bakmıştı. Jihoon onun hatrına daha fazla uzatmayıp elindeki paket ile kulübeden çıktı. Elinde söylenirken yediği paketin dibine ulaşmaya çalışarak gittiği yolda kenarda hissettiği bakışlarla kafasını çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Heart Got Teeth | Soonhoon
FanfictionDünyanın ırkçılığı sona ermesini sağlayan şey barış değildi. Savaş değildi. İnsanları bir bütün eden ve onları birbirleriyle birleştiren şey insanlıktan çok daha farklı bir şeydi. İnsanlar onlara vampir demeyi tercih ettiler. Onları tehlikeli görd...