Jihoon çöktüğü yerde ona deli gibi bakıyordu. Melez ise kanayan eline bakıyordu. Çöktüğü yerden yavaşça kalktı. Melez onu gerçekten takmıyormuş gibi duruyordu. Yere attığı bıçağını aldı ve yavaşça yanına yaklaştı. O an kafasını kaldırmış ve göz göze gelmişlerdi.
"Beni öldürmeye mi çalışacaksın?"
Önce bıçağına sonra tekrar ona baktı. Bunu yapacak olsa şimdiye kadar yapardı zaten ancak Jihoon birinin hayatına son verebilecek cesarette bir insan değildi. Bıçağı masaya bıraktı.
"Yapacak olsam bu anı mı beklerdim?"
Az önceki kritiğe rağmen şu an sanki normal iki kişilermiş gibi birbirlerine bakıyor ve konuşuyorlardı. Jihoon bu olaya hemen adapte olmaması gerektiğini biliyordu. Kanayan eline baktı, öylece bırakamayacağını biliyordu.
"Eline bakayım."
Koltukta oturan melezin karşısındaki masaya oturdu ve elini tuttu. Elleri insanların aksine buz gibiydi. Sanki hiç hayat yoktu. Sıkça yaralanan kendisi için sakladığı ilk yardım çantasını çıkardı ve elini önce temizlemeye başladı. Bu sırada elleri titrese, ondan deli gibi korksa da bir şey yapmadığı her saniye gittikçe sakinleşiyordu. Temizlediği yarayı sargı beziyle sarmaya başladı.
"Kendi yaranı da güzelce sarmalısın."
Dediği şeye karşı ona baktı ancak onun gözleri kolundaki kesik yaraya bakıyordu.
"Böyle iyi."
Onun yanında hiçbir kanayan yarasını açamazdı. Saldırmasından korkuyordu.
"Kendimden geçeceğimden mi korkuyorsun?"
Uzun süre susuz kalanların kendinden geçip iyice vahşileştiği ve yırtıcı bir hayvan misali saldırdıklarını duymuştu. Kendisi normal bir insandan daha tehlikeli bir rütbede olduğu için bunun olma riski daha yüksekti.
"Evet."
Ona açıkça bunu söyledi çünkü güvenmediğini bilmesini istiyordu. Ona güvenemezdi. Onu öldürmekten vazgeçmeyecek bir türe güvenemezdi.
"Diğerlerinden farklı kokun yeterince cezbediyor emin ol. Kendimden geçecek olsam şimdiye kadar mutlaka olurdu ancak ben de bizimkiler gibi değilim. Onların rahat rahat içtikleri şey beni öldürüyor."
Sargıyla iyice sardıktan sonra elini bıraktı. Bu iyileşmesi için yeterliydi sanırım. Kendi yarasının kanaması havlunun dışına kadar çıkmıştı neredeyse. Haklıydı, değiştirmeliydi. Bir yandan merak ettiği şeyi sordu.
"Şimdiye kadar nasıl hayatta kaldın? Melezlerin küçük yaşta öldüğünü duymuştum."
Odanın diğer köşesine kadar gidip havluyu orada açtı. Onun dibinde bunu yapmayacaktı tabiki de. Bu haline alaylı gülümsedi melez.
"Melez? Benim türüm bizlere bozuk gen demeyi tercih ediyor."
Kanayan yarasını tek eliyle temizledi. Açık yaranın onu daha da cezbettiğini koyulaşan göz bebeklerinden anlayabiliyordu. Elini burnuna götürdü ve tamamen kapattı.
"Bizim için melezsiniz. Daha önce hiç melez görmemiştim. Sahi bu kadar uzun süre yaşamayı nasıl başardın?"
Temizlediği yarayı iyice sarmaya başladı. Melez yara kapandıktan sonra elini burnundan çekti.
"Annem bir normdu ve babam normal bir insandı. Annem doğumum sırasında öldü ve babam bana baktı. Çok fazla kan içersem hasta olacağımı biliyordu. Bu yüzden hep çok az miktarda kendi kanıyla besledi beni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Heart Got Teeth | Soonhoon
FanfictionDünyanın ırkçılığı sona ermesini sağlayan şey barış değildi. Savaş değildi. İnsanları bir bütün eden ve onları birbirleriyle birleştiren şey insanlıktan çok daha farklı bir şeydi. İnsanlar onlara vampir demeyi tercih ettiler. Onları tehlikeli görd...