VIII.

4 0 0
                                    

Hiç bir zaman sıradan hayatım olmamıştı benim. Ben hep üzerinde olmayı sevmediğim bir yola atlamıştım. O zamanlar belki bilincinde değildim, toydum. Öyle öğrenmiştim ve öyle yaşamak zorundaydım. Fakat şimdi her şey daha farklıydı.

İlk defa korkuyordum. Attığım o çıplak adımlar beni daha fazla kanatacak diye korkuyordum. O his o kadar yer etmişti ki benliğimde, yolun sonunun karanlık ve acı dolu olduğunu bilsem de, yine de o yolun sonunu görmek istiyordum.

"Daldın gittin yine." Dilan'ı erkenden bize çağırmış, biraz da olsa içimdeki sıkıntıyı dindirebileceğimi ummuştum. Son günlerde güvenebileceğim tek insandı gözümde.

"Dalmamak elde mi Dilan?" Her şey bu kadar ani gelişirken, kendi hislerime tercüman olamamam bir yana, yürüdüğüm yol bile plansız geliyordu. Kafamı kurcalayan, gözümün önünde gelişen onca olaydan sonra kendimi dizginlemem çok zor geliyordu. Düzensiz içtiğim ilaçların, alamadığım uykularım, her an bir atak geçirecekmiş korkusunu yaratıyordu zihnimde.

İçimde hissettiğimi dışıma yansıtmamak için verdiğim onca savaş sanki manasızdı. Kendimi güçlü hissetmeye inandırsam da içimdeki kalbi kırık, o yaralı insan aksini söylüyordu.

Hüzün doluydum işte, güçsüzdüm, korkaktım, ruhum parçalanıyordu, bunu herkes biliyordu fakat o takındığım tavırın bütün bu hislere gölge olduğunu düşünüyordum. Oysa içimde yaşadığımı herkes görüyordu. Bu yüzdendi herkesin bana acınası bakışları. Herkes bir şeylerin yoluna gireceğini söylüyordu çünkü onlar da bu yolun taşıdığı şeylerin altında ezildiğimin farkındaydı.

"Doğru kararı verdiğine emin misin?" diye sordu çekinerek. Vereceğim cevaptan korkuyor gibiydi. Eğer olumlu bir verirsem, nasıl kararıma istemeyerek destek olacağını kendi içinde irdeliyor gibiydi bakışları.

"Değilim.." dedim ve duraksadım. Verdiğim yanıt onu rahatlatmış olacak ki tuttuğu nefesini geri verdi. "..Özellikle dün yaptığı o barbarca tavırdan sonra, her şeyi arkamda bırakmamak için kendimi zor tuttum bile denilebilir." Aklım hala dünde, Uygar'ın kanlar içerisinde, bahçenin ortasında baygın yatışındaydı.

"İşte neden, neden kendini verdiğin karardan dönmemek için ikna ediyorsun Defne? Bu adam yüzsüz gibi senin evinde Uygar'ı hastanelik etti. Üstüne bir de sana rest çekti." diye aniden parladıktan sonra bıkkınca bir nefes verdi. Ardından oturduğu yerden kalkıp, yanıma oturdu ve ellerimden tuttu. "Ben sadece seni düşünüyorum, hep de seni düşüneceğim. O yüzden kendini asla bir şeye mecbur hissetme." Sıkı sıkı tuttuğu ellerimi ben de sıkarak karşılık verdim. Belki dünyanın en iyi tavsiyelerini vermiyordu ama söylediği bir kelime bile beni ne kadar düşündüğünü belli ediyordu.

Onun da içini sıkan çok şey vardı farkındaydım. Özellikle abimle aralarında geçen durumun belirsizliği onu bu hale getiriyordu. Gözlerinden okumama rağmen açıkça her şeyi ona söyleyecek cesareti kendimde bulamıyordum. Anlatsam acısı dinecekti belki ama gerçekleri dinlemek ona bile zor gelecekken, anlatmak bana nasıl zor olmayacaktı?

"Dilan?" diyerek bozdum kısa süreli sessizliğimizi. Cevap vermek yerine bana meraklı bakışlarla baktığında, "Biliyorum, anlatmak istemiyorsun ama sana n'oluyor?" dedim ne olduğunu az çok bilmeme rağmen. Anlatınca biraz da olsa rahatlayacağına emindim. Benim bile başımda onca dert varken, biraz olsun konuşmak bana çok iyi gelmişti. Onun bana iyi geldiği gibi, ben de ona iyi gelmek istiyordum.

Ona ne olduğunu sormama rağmen, sorumun altında yatan imayı anlamış olmalı ki, yüzünü ekşitti. Bu konu hakkında konuşmak istemediğini daha önce de belirtse de, bazı şeyleri ondan da dinlemem gerekiyordu. Abimin kendince haklı sebepleri olsa da, Dilan bile isteye kendi canını yakacak hayallere kapılmazdı.

BERCESTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin