haftada iki kez

2K 285 876
                                    

satırlara yorum yapmayı unutmayın sakın 🥺💘










Ellerime kesiklerin atıldığı ve yıldız ışığımı kendi içimde söndürdüğüm günün üzerinden tam bir ay geçtiğini sabah gözümü açar açmaz kendime hatırlattım. Koskoca bir ay, dile kolay gelir, bir yılımı verdiğim kağıtların o pis sokağa zemin oluşunu izledim, kirlendiler ve cümlelerim ruhum gibi köreldi.

O günden sonra ne bir şey yazdım, ne de eski öykülerim ile herhangi bir yayınevine umutsuz başvurularda bulundum. Edebiyat fakültesini başarıyla tamamlayıp formasyon aldığım halde bir öğretmen olarak hiçbir okula kabul alamamam ve devlet liselerine de atanamamam gerçeği, en az yayınevlerinin beni kapı dışarı etmesi kadar üzücü olsa da hayatın gerçeklerini kabul ettim.

Hayalim olan iki şeyi de gerçekleştiremediğimi fark ettiğim an içimdeki umut bulutları yağmurunu yağdırdı ve puf olup uçtular. Büyükannemin fırınında çalışmak ve ilerde oranın mirasçısı olarak işletmeye devam etmek benim C planımdı.

Bu bir ay içinde hayal kırıklıklarımı kendime hatırlatmak haricinde bir şey daha dönüp dolaşıyordu zihnimde, hem de izinsiz bir şekilde tur atıyor, gaza basıyor. Tüm bunları aniden frenlemeye çalışan ben, bazen kafam patlayacak gibi hissediyorum. Jeon Jungkook denen adam ne yapıyor, nerelerde dolanıyor diye merak edip her gün elime aldığım telefonla numarası ile bakışmak harici hiçbir şey yapmayışım yorucu bir maratondu.

Bende iz bırakacak kadar bir anı yaşamadık ya da birkaç saat dışında vakit bile geçirmedik fakat herkesin hayatında bir kez olmuştur ya da olacaktır; birini görürsünüz, belki de konuşursunuz ve o günden sonra hayatınızda rastladığınız tanıdık bir yüz olmasa dahi düşünüp durur, görüşme şansı yakalamak istersiniz. Tam olarak bu hisleri içimde büyütüp dururken geçen bir ayın sonunda kendimi cesaretlendirdiğim gün bugün; ekrana dokunmamla birlikte 'serseri aranıyor...' yazısının belirmesi bir oldu.

Cevaplamayabilirdi, duymaz belki, işi vardır ve sonra döner. Telefon kapanmak üzereyken düşündüğüm şeyler bunlardı fakat kapanmadan hemen önce meşgule alınan telefon beklemediğim bir olay oldu, kalbim kırıldı.

Oysa cesaret edip ilk aramayı gerçekleştiren kişi ben olmuştum, belki önemli bir mesele vardı? Belki de ona ihtiyacım... Pekala, hayatımda ona ihtiyacım olacak herhangi bir şey yaşamıyordum fakat merak edip açması gerekirdi.

Elimdeki cihazı öylesine yatağa fırlattıktan sonra vakit geçirmek için birkaç karakalem çalışması dahi yaptım; esneme hareketleri eşliğinde şarkı mırıldanıp büyükannem fırından gelmeden önce bir sürü yemek de hazırladım. Hava karardı, saatler oldu ve beni gerçekten de aramadı, tamamen hayal kırıklığıydı bu. İç sesimle büyük savaşlar veriyorum, bir yanım gerizekalı olduğumu bana haykırırken diğer yanım ise en azından içimde kalmadığını savunuyordu.

Büyükannemle oturup kahvemizi yudumlarken telefonum sürekli elimde, gözlerim büyük ekranda. Her ne kadar hayal kırıklığına uğrasam da bekliyorum, bana dönmesini istiyorum.

Siyah ekran birden yanınca ve üzerinde 'serseri kişisinden gelen arama...' yazısını okuyunca elimdeki fincanı bırakıp ayaklandım. "Kızım n'oldu?" Büyükannemin sorusuna yanıt veremeyecek kadar heyecan kapladı içimi, ona ne diyeceğimi bilemesem bile hemen odama koşup cevap verdim.

"Alo?"

"Aradın." Evet, aradım ve ne diyeceğimi aklımda kurgulamadan spontane hareket ederek gerçekleştirdim bu eylemi. "Nasılsın?" Basit bir soru soracak kadar cesaret vardı bende fakat karşımdakinin cevabı tüm cesaretimi parçalara ayıran cinsten.

espoirs morts, liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin