Leda Sparks
Bir süre deniz kenarında yağan yağmuru izledim. Islanıp ıslanmamak umurumda değil. Aslında tam da şu an bir babaya çok ihtiyacım vardı. Peki o ne yapmayı seçti? Bana işkence yapmayı!
Gözlerimin dolmasıyla kendime geldim. Lanet olsun! Burada bebek gibi zırlamayacağım. Daha doğrusu bugün zırlamayacağım.
Yağmurun durmasıyla denize veda ettim ve eve yürümeye başladım. Feci ıslanmıştım. Burnuma gelen toprak kokusunu içime çektim. Cebimden telefonuma baktım. Çağrı yok. Telefonu cebime koyarken evin kapısının önüne gelmiştim. Başlasın kabus...
''Demek geldin pamuk prenses... Hayat nasıl gidiyor? Güzel mi bari?''
''Mahfettiğin hayatımdan mı bahsediyorsun? Sana çok selamı var. Pamuk prensesmiş. Hah..''
''Senin yerinde olmak isteyen çok kız var güzelim. Benim 'kızım' olmak isteyen çok kız var.''
''Dedi baba bozuntusu... İşkence görmek isteyen kızların olduğunu mu idda ediyorsun babalık. Hahaha. Kesinlikle kötü bir espri. Üstünde çalışmalısın.''
Hızla merdivenlerden çıkıp odama girdim. Arkamdan kapıyı da çarpmayı ihmal etmedim. Tabiî ki çarpacağım değil mi? Okulun kötü kızı Leda'yım ben. Milyarder John Sparks'ın kızı Leda Sparks. Ne kadar güzel değil mi?
Üstümdekileri değiştirmek yerine duşa girdim. Duşumu aldıktan sonra içinde her şeyin siyah olduğu dolabımı açtım. Tamam gri ve bordomsu birkaç giysim de var ama onları pek giymem. Siyah omzu düşük ve beni olduğumdan katlarca masum gösteren tişörtümü giydim. Altına da kısa şortumu giydim. Converselerimi de giyip makyaj masama oturup rutin işlerimi hallettim. Sarı saçlarım doğuştan düzdü. Ne anneme ne de John'a benzeyen gözlerim vardı. Benim onların aksine masmavi gözlerim vardı. Ve bu farklılık beni aşırı mutlu ediyordu. Ne saç rengim ne de gözlerim onlara benziyordu. Allah'ın işi işte...
Bu gün burada kalmak istemiyordum. Çantam hazırdı. Çaktırmadan dışarı çıkmalıydım. Tam dış kapıyı açmıştım ki
''Aklından bile geçirme!'' olduğum yerde kaldım öylece.
''Dilediğim yere giderim babalık!'' diye bağırdım.
John bana bir paket fırlattı.
''Bu kez ben ve annenin dilediği yere defolup gideceksin Leda. Pakette senin yolluğun, kredi kartların, paran ve dayına birkaç parça bir şey var. Biletin yatağının üstünde. Bu akşam ilk uçakla defoluyorsun. Çık ve eşyalarını hazırla. Arkadaşlarınla vedalaşınca Derek seni bırakır.''
Bu dediklerini sindirmem birkaç dakikamı almıştı. Hayır. Beni Türkiye'ye gönderemezdi. Dayımı seviyorum ama gitmek istemiyordum. Aklımdakileri okumuş gibi
''Sana gitmemek diye bir seçenek sunmadım. Direnirsen o aptal suratını yamultup öyle gönderirim seni'' dedi ve sırıttı ''Zorluk çıkarmak istemezsin değil mi Leda?''
''Tam bir ...sin! Senden nefret ediyorum!''
Ayaklarımı vurarak odama çıkarken kahkahasını duydum. Kendimi odama attım. Dolabımın önünde siyah bir valiz duruyordu. Bi sigara yaktım..
Odama Stayce ve Clark'ın girmesiyle sigaramdan bir nefes aldım.
''Gidecekmişsin...'' dedi Stayce. Omuz silktim ve sigaramdan bir nefes daha aldım. Clark'a boş boş bakmaya başladım.
''Yapma be abicim. Bana öyle bakma! Anlayacaklar.'' Deyip bir kahkaha attı Clark. Evet anneleri Türk olduğu için Türkçe biliyorlardı ve Teoman, Duman, Pera, Şebnem Ferah kısacası Allah ne verdiyse dinliyorlardı.
''Ha-ha-ha, çok komik Clark. Bu konuda kendini geliştirsen iyi edersin ego yığını..'' sırıttım ve bir nefes daha aldım.. Stayce kıkırdadı. Clark ise tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Nefesimi Clark'a üfledim.
''Pekala ama yalnızca senin için bebeğim. Stayce'e kendim kadar mükemmel esprilerimi yapmaya devam ediyorum.'' Dedi ve o da bir sigara yaktı
''Ah Tanrı'm Clark! Tam bir egomanyaksın.'' Derken Stayce de sigarasını yakmıştı.
''Bu kıyağını unutmam Storm..''
''Unutmasan iyi edersin Sparks.'' Beraber gülüştük. Valizimi Stayce'le hazırlamaya başladık. Bir taraftan da sigara içiyorduk. Benimki bittiğinde yeni bir tane açıp Stayce'e de ikram ettim. Sigaraları yaktık yine...
Clark pizza söylemişti ve bize içecek ve abur cubur bir şeyler almaya gitmişti. Stayce birden
'' Aman Tanrı'm! Leda! Bu elbiseyi almalısın. Bu.. Bu harika bir şey.'' Gösterdiği elbise gece mavisi boyundan bağlama göğüs ve inanılmaz sırt dekoltesi olan mini bir elbiseydi. Kesinlikle 'Gel beni eve at. Sıcak saatler geçirelim.' demek içindi. Sesimi incelterek Stayce'in taklidini yaptım.
''İmin Tinrim! Lidi! Bi ilbisiyi ilmilisin. Bi hiriki bi siy. Kafayı mı yedin acaba Stayce! Hem Clark valizi zaten kontrol edecek.'' sigaradan aldığım nefesi Stayce'e üfledim. O da aynısını bana yaptı. O sırada Clark içeri elinde poşetlerle girdi.
''Oha burayı duman yapmışsınız lan!''
''Al bi sigara hadi abi. Bekleme yapma.''
---------------
Stayce ve Clark'la vedalaşmış, uçağa binmiştim. 7 numaralı koltuğu bulup yayıldım. İki kişinin sığabileceği büyüklükteydi koltuklar. Etrafta yarı çıplak diyebileceğim kadar açık giyinen hostesler dolaşırken mp4ümün kulaklıklarını takıp Duman listesini karışık yürüt seçeneğini seçtim. İlk olarak Yanıbaşımdan başladı.
''Sevemedim ben bu günü...
Sevemedim başından...'' İşte bu kelimeler tam da bugünü bana anlatmaya yetmişti.
Sonra Melankoli başlayınca bi sigara yaktım. İçime çekince biraz melankolik bi hale gelmiştim. Bu şarkı beni bu hale sokuyordu be baba...
Uçağa binen kumral kızla birlikte nefesimi verdim. Gri gözleri beni bulduğunda duraksadı.
O an sadece birbirimize baktık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu Siyah
ChickLitİki kız ve iki farklı hayat... Bu iki hayat birbirine daha fazla ne kadar karışabilir? İsimleri aynı olsa da siyah ve beyaz kadar zıtlar aslında birbirlerine... Yakın dostlukları sayesinde harmanlanan hayatları onları nereye sürükleyecek?