Bölüm 4

55 5 0
                                    

Leda Arslan

Gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzara şok ediciydi. Leda ile sarmaş dolaş bir şekilde uyuyorduk. Gerçekten aynı koltuk ikimize de yaramamıştı. Leda'dan hızlı bir şekilde uzaklaştım. Suratımın kıpkırmızı olduğuna emindim. O sırada karnımın ağrıdığını hissettim. Şimdi sırası mıydı sanki? Leda nın yanına gittim. Uyandırmaya çalışıyordum ama o bir türlü uyanmıyordu.

"Leda, Leda...Leda!" dedim fısıldayarak. Sonunda beni duyabilmişti. Bilinci yarı açık bir halde
"Ne?!" dedi. Bende fazla vakit kaybetmeden
"Uçak inişini yaptı bile. Yolcular dışarı çıkmaya başladı" dedim.

"Ne diyosun?! Geç kaldık çabuk toparlanmaya başla"

"Bir sorun daha var. Ben kendimi çok kötü hissediyorum. Benimle lavaboya gelebilir misin?"

"Hayır"

"Lütfen"

Derin bir nefes alıp verdi.

"Tamam tamam. Gelirim ama içeriye girmem"

"Peki anlaştık önce şu uçaktan bi inelimde."

Sonunda İstanbuldaydık. Ama tabii ki yolculuğumuz bitmemişti. Yolculukta öğrendiğim kadarıyla Leda buradan Bodrum a geçmeyi planlıyormuş. Ben Antalya ya gidiyordum. Üzüldüm tabii. İlk defa yolculuk arkadaşı edinmiştim ve arkadaşlığımız uzun sürmeden bitecekti. Onu birdaha hiçbir yerde göremeyecektim. Ayrılıklardan nefret ediyordum ve bundan sonra ayrılık falan istemiyordum ama yapacak birşeyim yoktu.

...

"Benimle buraya kadar geldiğin için teşekkür ederim."

"İşini çabuk hallet"

"Yani beni bekleyecek misin? Yaşasın!"

Tuvalette işimi bitirdikten sonra musluğun karşısına geçtim. Aynaya baktım. Gerçekten berbat görünüyordum. O kadar çok derin uyumuştuk ki anonsun sesini bile duyamamşıtık ama en azından zamanında uçaktan ayrılmıştık. Minik tarağım ile uçlarını hafifçe ıslattığım saçlarımı taradım. Şimdi biraz daha normal bir görüntü yakalayabilmiştim. Çok geçmeden Leda'nın yanına dönmem gerekiyordu çantamı toplamaya başladım ki kapı açıldı ve içeri iki kız girdi. Ayaklarındaki yüksek topuklar, kısa şortlar, ağır makyajları ve dekolteli üstleriyle kim olduklarını ele veriyorlardı. Bu tür insanlarla iletişim halinde olmamaya dikkat etmiş hatta göz temasında bile bulunmaktan kaçınmıştım. Konuşmaları bile beni huzursuz ediyordu. Çantamı hızlıca topladım. Tam koluma takmıştım ki konuşmalarına kulak misafiri oldum

"Evet evet o. Şu ünlü olan Levent Arslan."

"Çok zenginmiş o ya. Ee ne olmuş ona" dedi diğeri.

"Kızı buraya geliyormuş. Hayret o kadar paraları var kızı Türkiye gibi bir yere tatile geliyor. Hiç beklemiyordum"

"Orda ünlü olamadığı için buraya gelmiştir belki. Gerçi zengin her yerde zengin. Yaptıkları tek şey altın klozetlerine pisliklerini yapıp paralarıyla popolarını silmek." dedi şişirdiği sakızı patlatarak.
Güldüler

"Yeni evlendiği kadın varya. Ben sana söyleyim paraları aldığı gibi onları soyup gider. Ben öyle zengin koca bulacağım evde tutacağım? Yok ya. Kıçına tekmeyi basar alırdım tüm malını mülkünü elinden"

"Hepsi s*ktir olup gitsinler. Bizi düşünen yok zaten."

Tamam artık bu kadarı fazlaydı. Kendime yapılan hakaretler bir yana babamla ilgili bu kadar terbiyesizce konuşulmasına göz yumamazdım. Sinirden kıpkırmızı kesildiğimi biliyordum ve o sinirle çantamı da düşürmüştüm. Ellerim titriyordu. Kimse hakkında, gerekirse iç sesim olsun küfür etme, çok kötü sözler söyleme taraftarı değildim ama bu kızların benim için tanımı sürtüktü. Ve bu sürtükler benim yakınlarıma küfrediyorlardı.

"SİZ İKİNİZ!" dedim. İkisi de yerlerinden sıçrayıp bana döndüler. Yüzlerindeki ifade korku ve şaşkınlık arasında gidip geliyordu. Birkaç saniye geçmeden yüzlerindeki ifade yerini öfkeye bıraktı. Dış görünüşümden kaynaklandığını biliyordum bu ani değişimin. Çok olgun gösterdiğim söylenemezdi. Kendi özgüvenlerini toplamışlardı.

"NE VAR BE! Ne bağırıyosun"
diğeri de "Sen kimsin?" Dedi.

Kimliğimi açık etmemem gerekiyordu. Levent Arslan ın kızının tuvalette iki kızla kavga etmesi çok kötü bir haber olurdu. Babamın itibarını zedelerdi. Sadece yolculuk sonrası bakımsız halimin tanınmaması için dua ediyordum. Bozuntuya vermeden

"Benim kim olduğum sizi ilgilendirmez. Aynı sizin de kim olduğunuzun beni ilgilendirmediği gibi. Şimdi o laflarınızı hemen geri alın yoksa hiç iyi şeyler olmaz."

Elini beline koyarak "Almazsak ne olur? Ha? Ne yaparsın." dedi
Karşıma geçip bana ezik muamelesi yapıyorlardı.

"Sözlerinizi alıyor musunuz almıyor musunuz?"

"Almıyoruz be!" dedi. Ardından beni tek eliyle geri itti. Büyük Hata. Ben boşuna savunma eğitimi almamıştım. Okuldayken bu kızlar gibi daha kaç tanesi çıkıyordu karşıma. Her hareketlerini ezberlemiştim artık. Olası hareketlerine karşı da fark etmeyecekleri bir savunma mekanizması geliştirmiştim. Hatta bu eğitimimi biraz daha ilerletmiş dövüşe de ağırlık vermiştim çünkü bazı erkekler için sadece savunma yeterli olmuyordu.Bu kızlara gelirsek Onlar için artık çok geçti. Sözlerini almayacaklarını biliyordum zaten. Elini indirmeden yakaladım ve ters çevirdim. Kız inleyerek diz çöktü. Bağırıyordu. Ağlamaya da başlamıştı. Diğer kız iki adım geriledi. Bu kadardı bunların arkadaşlıkları. Birbirlerini korumuyorlardı. İşte sözde arkadaşlık bu olsa gerek. Tuvaletten koşarcasına çıktı. O sırada Leda girdi tuvalete. Beni ayırmaya çalışıyordu. Sonunda kız sözlerini geri aldığını söyledi ve onu serbest bıraktım. Koşarcasına tuvaletten çıktı. Güvenliği çağırabilirdi. Eğer bunu yaparsa çok kötü olurdu. Leda ya baktım durumu anlamıştı. Bir an önce otobüsüme binip gitmeliydim. Koşarcasına lavabodan uzaklaştık.
Sonunda nefes alabileceğimiz bir yere geldik ve Ledaya döndüm

"Özür dilerim. Ben seni bekletmemeliydim. Onlar..Onlar çok kötü sözler söylediler. Bende kendimi tutamadım. Çok üzgünüm. Kavgaya müdahale ettiğin için de teşekkür ederim. Beni affedebilecek misin?"

"Manyak mısın özür dilemene falan gerek yok. Bende sinirlendiğimde durmam hemen dalarım. Yaptığın şey için seni suçlamam ama beni orda fazla beklettin. Neyse ki Bodruma giden otobüsün geç kalkacağını biliyordum."

"Aaa! Evet doğru ya otobüs!" Hızlıca ilerleyerek elektronik tabelayı buldum. Baktığımda Antalya otobüsü çoktan gitmişti. Ben şimdi ne yapacaktım?

Leda elini omzuma koydu. "İyi misin? Bundan sonra ne yapacaksın?"

"Bilmiyorum" dedim yere bakarak. Tüm aksilikler beni bulmuştu. Leda nın yüzüne baktım.

"Off. Çok sıkıldım. Daha benim otobüsün gelmesine 25 dakika var. Benimle biraz dinlenmeye ne dersin? Şu banka oturabiliriz. Ama koca popona sahip çıkman karşılığında" dedi gülümsedi
Banka doğru giderken söyleniyordum

"Dedim ya ben koca popolu değilim"
Ama söylerken bende gülüyordum.

Oturduk. Sessizliği bozan Leda oldu.
"Bodrum a gelsene."
Şaşkınlıkla dönüp ona baktım. Banka geriye yaslanıp bacak bacak üstüne atmıştı. Kollarını birleştirip
"Hem Antalya da ne yapacaktın ki? Eğer bir planın yoksa benimle gelsene."
Benim Antalya için ne planım vardı ki? Tek başımaydım. Beni bekleyen kimse yoktu. Aslında evden ayrılırken tek başıma bir yaşam kurabileceğimi göstermek için, daha çok olgunlaşmak için ve güzel bir tatil yapmak için buraya dönmüştüm. Aynı planı Bodrum için de yapabilirdim sanırım. Bu teklif beni çok mutlu etmişti. Ama ne yazık ki cevap veremedim.

...

Bodrum otobüsü gelmişti. Leda valizini otobüsün alt bölümüne yerleştirdi ve basamakların oraya geldi. Otobüsün kapısından tutunarak bana döndü ve

"Buraya kadarmış." dedi. "Çok ilginç ve aksiyonlu bir yolculuk geçirdik. Sağol. En azından gülerek hatırlayabileceğim birkaç anım oldu."
Yüzüne baktım
"Hoşcakal"
Böyle bitsin istemiyordum. Gözlerim doluyordu. Sonunda kararımı vermiştim.
"Bende seninle geliyorum!"


Koyu SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin