4

467 95 49
                                    

Izuku's POV

Erken uyanmak günlük bir rutinim olduğu için ertesi gün güneşin hemen ardından ayaktaydım. Pencereden dışarı baktığımda soğuk sabah havası yüzüme çarptı, ancak bu dinç hissettiriyordu. Kuşların cıvıltısını dinlerken penceremin baktığı bahçenin ilerisinde bir çiçek tarhı fark ettim. Sabah yürüyüşü için iyiye benziyordu.

Hemen kısa bir duş alıp dünün yükünden kurtuldum ve günlük temiz kıyafetler giydim. Katsuki'nin bana dün gösterdiği yolları hatırlamaya çalışarak bir süre dolandım sarayın içinde ve sonunda çıkış yolunu buldum. Büyük yeşil alanda bir süre dolaştıktan sonra çiçek tarhına yetişmiştim. Eğilip küme küme dikilmiş minik bitkilere baktım. Bazıları Gōkō'ya özgü tiplerdi ve yanlızca kitaplarda görmüştüm. Üstelik hepsi büyüleyiciydi.

Yine de, Yama'dakine kıyasla solgun görünüyorlardı. Kümelerden birinin önünde oturup ellerimi yavaşça gezdirdim üzerlerinde, kırmızı mersedes gülleri aniden canlandı parmaklarımdan çıkan ışıkla, kırmızı renkleri parladı kan gibiydi.

"Vay canına..." Duyduğum sesle kafamı kaldırdım hemen. Dün partide tanıştığım siyah saşlı gençti. Yanılmıyorsan adı Shindo'ydu. Şaşkın bir ifadeyle ellerime bakıyordu. Minik adımlarla dibime gelip hemen bitişiğimde diz çöktü. "Büyünü duymuştum ama kullandığını görmek acayip hissettirdi! Gerçekten de çok güçlü olmalısın."

Kızarırken teşekkür ettim ve gülümsedim. "Çiçekleri sever misin?" Shindo sordu tekrar.

"Hoşuma gidiyorlar, ama büyük bir tutku değil."

"Anladım, en çok hangilerini seviyorsun?" az önce canlandırdığım mersedesleri okşarken sordu Shindo.

"Emin değilim, sanırım kasımpatılar, sarı, kırmızı ve mor... Her biri acayip güzel."

Shindo kıkırdadı. "Demek öyle..." önümüzdeki kırmızı çiçeklerden birini kopardı usulca. "Mersedeslerin bağımlılığı temsil ettiğini biliyor muydun? Kokuları bazı böceklerde uyuşturucu etkisi yapıyor."

"Oh bilmiyordum, ilginçmiş."

"Evet. Ve kasımpatılar," arkamızda duran çiçek kümesini gösterdi. Her kümede farklı bir kasımpatı demeti vardı. "sarı olanlar karşılıksız aşkı temsil ederler; morlar burukluğu ve asaleti; kırmızı ise sessiz isteği; ve son olarak beyazlar; sadakati temsil ettiğine inanılır."

Tek tek hepsine bakarken hayretle mırıldandım. "Gerçekten bilgili olmalısın! Botaniği seviyor musun?"

Kıkırdayarak kafa salladı. "Öyle denebilir. Peki bu bahçeden en çok neyi sevdin?"

"Emin değilim," Büyük bahçede göz gezdirdim. Ancak glayörleri görmemle dikkatim onlarda toplanmıştı. Onlar Gōkō'ya özgüydü ve hiç görmemiştim. "Glayörler! Glayörleri beğendim."

"İyi seçim! Onları dikmek en iyi kararımdı o zaman."

"Bahçeyi sen mi diktin?" Hayretle sordum.

"Evet," Çiçeklere dönerken mırıldandı. "Başkentte yaşamıyorum ama birkaç aylığına sarayda misafirim, sıkılmamak için çiçek yetiştirdim biraz. "

"Gerçekten güzeller!"

Bu sefer derin bir kahkaha attı. "Beğenmene sevindim, ben gittiğimde onlara bakabilirsin."

"N-ne?" Kafamı ellerim arasına aldım sakarca. "Hayır, onlara bakamam."

Shindo mızmızlanmama gülerken tek kaşını kaldırdı. "Hadi ama su vermene gerek bile yok, parmağını sür gitsin."

𔓘 . i dream of you everynight,hopefully i won't wake up this time; bkdkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin