Unfortunate Events

211 21 3
                                    

   Han Jisung; bilmediği bir ülkede, bilmediği yollarda arabasını kaplumbağa hızında sürerken endişeli bir şekilde saatine baktı. Böyle giderse asla kuzeninin düğününe yetişemeyecekti. Önünde uzanan yol bomboş olmasına rağmen o kadar kötüydü ki zar zor ilerleyebiliyordu. Stresli bir şekilde dudağını ısırdı. Böyle zamanlarda hep anksiyetesi tutuyordu. Hava kararmak üzereydi ve o daha doğru yolda mıydı onu bile bilmiyordu. Külüstür arabanın gps'i yoktu ve kuzeninin tarifine göre elinden geldiğince doğru yolda gitmeye çalışıyordu. Etrafında yolu sorabileceği kimse de yoktu. Arabayı durdurup dışarı çıktı. Biraz temiz hava çok iyi gelecekti. Telefonunu çıkarıp kuzeninin numarasını tuşladı. Hat hemen kesildi. Derin bir iç çekip kafasını arabanın üst tarafına yasladı.

    "Bu lanet yerde telefon da mı çekmiyor yani?"
 
  Sinirli bir şekilde arabaya geri bindi. Anahtarı çevirdi ama bir türlü motorun gürültülü sesini duyamıyordu. Hemen inip arabanın kaputunu açtı. Açtığı gibi gri bir duman bulutu yüzünden öksürmeye başladı.
 
  "Bir de bu eksikti."

   Söylene söylene telefonunu çıkardı. Hala telefon çekmiyordu. Ümitsiz bir şekilde parçalanmak üzere olan arabaya baktı. Açıkçası bu kadar yolu gelebilmesine bile şaşırmıştı. İyi bir araba kiralayacak parası yoktu. Dedektiflik iyi para kazandırmıyordu.
Küçüklüğünden beri Sherlock Holmes ve Hercule Poirot gibi harika bir dedektif olmak istemişti ama işler istediği gibi gitmemişti. Dedektif olmak öyle kitaplardaki ve dizilerdeki gibi havalı falan değildi. Neredeyse hiç müşterisi yoktu ve aylık kirasını bile zor ödüyordu. Kuzeni uçak biletlerini almasa buraya bile gelemezdi. Bunları düşünürken bavulunu alıp arabadan uzaklaşmaya başlamıştı. Telefon çeken bir yer bulmak umuduyla hızlı bir şekilde yürümeye başladı.

   Dört saatlik uzun bir yürüyüşün ardından Jisung ayaklarını hissetmemeye başlamıştı. Neredeyse yere yıkılacakken biri onu belinden yakaladı. Jisung'un gözleri kararmaya başladı. Onu yakalayan kişiyi görmeye çalışarak gözlerini kıstı. Yabancının ona bir şeyler söylediğini fark etti ama dediklerini duyamıyordu. Jisung'un görüşü yavaş yavaş bulanıklaştı ve kendini karanlığa teslim etti.

   Gözlerini yavaş yavaş kırpıştırırken valizinin üzerinde yattığını fark etti. Yabancı bir kol onu sımsıkı tutuyordu başka bir kol da yüzüne kolonya sürüyordu. Jisung yavaş yavaş oturur pozisyona geçti ve yabancının uzattığı suyu içti. Görüşü artık yerine geldiği için yabancıya dikkatli bakabildi. Kumral saçlı ve keskin yüz hatlı bir adam ona nazikçe bakıyordu. Jisung suyu ona geri verdi ve bu yakın temastan kurtulmak için ayağa kalktı.

    "Şey beni yakaladığınız için teşekkürler, yere düşüp kafamı vursaydım muhtemelen ölürdüm."

   Taşlık yola bakarak iç çekti. Adam ona tatlı bir şekilde gülümsedi.

    "Hiç önemli değil. Doğrusu siz birden bayılınca baya korktum. İyi ki tam zamanında yakaladım. Umarım şimdi daha iyisinizdir. Kayboldunuz sanırım? Yabancı olduğunuz belli"

   Jisung mahcup bir şekilde kulağının arkasını kaşıdı.

    " O kadar belli oluyor mu? Evet buraya Güney Kore'den geldim, kuzenimin düğünü için. Yarın saat 3'te ama yolda arabam bozuldu ve telefon da çekmiyor. Ne yapacağımı bilemiyorum."

  Adam hafif bir şekilde kıkırdadı.

    "Evet buranın böyle sinir bozucu yanları vardır. Şehir merkezinden baya uzakta olduğumuz için telefon çekmiyor. Ben de yeni kitabımı yazmak için buraya geldim. Epey ilham verici bir yer. Buraya çok yakın olan bir otelde kalıyorum. İsterseniz siz de bu gecelik orda kalın, yarın arabamla sizi şehir merkezine bırakırım. Oradan kuzeninin düğününe gidebilirsiniz."

Everything is not what it seems | Stray kidsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin