Death Doesn't Say I'm Coming

83 17 4
                                    

    Jisung odasında ileri geri yürürken düşüncelere dalmıştı. O dehşet verici sahneye tanık olmasının üzerinden bir saat geçmişti. Doktor olduğunu söyleyen bir adam herkesi geçip yerdeki kan gölünün içinde yatan kızın yanına çömelmiş, nabzını kontrol ettikten sonra kesin olarak öldüğünü söylemişti. Otel müdürünün yüzü bembeyaz kesilmişti. Hemen çevrede toplanan kalabalığı dağıtmış ve herkesi odasına göndermişti. Jisung da bu kasvetli odada ne yapacağını bilememiş meslek alışkanlığıyla olayı düşünmeyi başlamıştı. Kızın kendini öldürmesi mümkündü. Ama intihar etmek isteyen kişiler genelde kendilerini karınlarından bıçaklamazlardı. Diğer ihtimali aklına bile getirmek istemiyordu. İç çekerek desenli ve uzun penceresine baktı. Fırtına hala şiddetli bir şekilde devam ediyordu. Diken üstünde hissettiği için uyuyacak gibi de değildi. İçinde bir şeylerin kıpırdandığını hissetti. Küçücük bürosuna nadiren bir müşteri geldiğinde de aynısını hissederdi. Derin bir nefes aldı.
 

    Aynaya bakıp kendi kendini telkin etti.
    "Sonuçta bu fırtına birkaç güne geçer ve kendimi tehlikeli bir işe bulaştırmadan buradan ayrılabilirim. Buraya cinayet çözmeye gelmedim."

   Aynada keskin bir şekilde kendisine bakarken söylediklerinin hiçbir işe yaramadığını fark etti. İçi hala kıpır kıpırdı. Gerçekten ortada bir cinayet varsa bunu çözme isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Zaten bu yüzden notları çok iyi olmasına rağmen dedektif olmayı seçmişti. Ona yaşadığını hissettiren, gizem çözerken özümsediği o duygulardı. Kararını verip hızlı bir şekilde odasından dışarı çıktı. Hışımla sağındaki koridora dönerken gözlüklü,dikkat çekmeyen bir adama çarptı. Adamın elindeki fotoğraf makinesi tam yere düşecekken Jisung elini uzatıp makineyi yakaladı. Adam şaşkın bir şekilde ona bakıyordu. Hemen kendine gelip aynı anda özür dileyip teşekkür etmeye başladı. Jisung fotoğraf makinesini adama uzatırken hafif bir şekilde gülümsedi.

    "Önemli değil. Ayrıca özür dilemesi gereken benim önüme bakmıyordum. Ben Han Jisung."

  Adam da hemen gülümseyip hevesle Jisung'un elini sıktı.

    "Hayır hayır lütfen özür dilemeyin, tamamen benim suçumdu. Çektiğim fotoğraflara bakarken dikkatim dağıldı. Ayrıca siz olmasanız makinem paramparça olurdu. Benim için gerçekten çok değerli. Ben Kim Seungmin. Fotoğrafçıyım."

    Jisung adama tekrar hafif bir şekilde gülümsedi. Adamın hevesli hareketlerine tezat bir şekilde yavaş konuşmasını ona tuhaf gelmişti. Ama bunu düşünecek zamanı yoktu. Adama görüşürüz deyip 130 numaralı odanın önüne geldi. Odanın içinde doktor, otel müdürü, adının Jeongin olduğunu öğrendiği otel görevlisi ve kırmızı saçlı, bağırıp çağıran bir çocuk dışında kimse yoktu. Kırmızı saçlı çocuk çok sinirli görünüyor ve otel müdürünün üstüne yürüyordu.

    "Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Az önce kardeşim öldürüldü ve siz bu konuda hiç bir şey yapmayacak mısınız? Kardeşimin katili şu anda elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor ve siz hala burda durup hiçbir şey yapmıyorsunuz!"

   Son kelimelerini bağırarak söylemişti. Jisung irkildi. Otel müdürü kendini kırmızı saçlı gençten kurtarmaya çalışıyordu. Doktor ve otel görevlisi yaklaşmaya çekiniyor gibi görünüyorlardı. Jisung koşarak aralarına girdi ve ikisini ayırdı. Kırmızı saçlı çocuk bu sefer öfkeyle Jisung'a baktı. Bu sırada otel müdürü boğazını temizledi.

    "Yaşadığınız üzüntüyü anlıyorum Bay Hwang. Ama kardeşinizin öldürüldüğü kesin değil. Oteldeki herkesin parmak izini çıkarıp bıçaktakiyle eşleşiyor mu diye bakamayız. Tabii parmak izi varsa.Hava düzelir düzelmez polisi çağıracağız. Ama şu anda elimizden hiçbir şey gelmiyor. Lütfen odanızda bekleyin."

Everything is not what it seems | Stray kidsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin