MAHREM SEVDA - 9

1.4K 100 7
                                    

Mutluluk uzaktaki ülkenin adı olarak kalmaz hep

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mutluluk uzaktaki ülkenin adı olarak kalmaz hep. Yeni bir haberde, titreyen yaprakların üstünde üşüyen çekirgelerde, taze doğan günde, köprünün altında akıp giden suyun kıyısına inen patika yolu keşfetmekte gizlenir bazen. Azize, Mustafa'nın peşine takılmış dereye kadar koşturmuşlardı. Köprü, yolculuklarındaki son duraktı. Yerden topladıkları ufak taşları akıp giden suya atıyor, en uzağa fırlatana kadar uğraşıyorlardı. Çağlayan suyun sesi bile, çocukların kahkahalarını bastıramıyordu.

Bir ara Azize, köprünün paslı demirlerine kollarını dayayıp "ne kadar da yüksekteyiz" dedi. Gözü alışmayan için, bulundukları mesafe yüksek sayılırdı. Büyük çocukların buradan dereye atladığına defalarca şahit olan Mustafa, hayal kurarken iç çekti. Yaşıtlarının yaramazlıklarının tadına doymuş, büyüklerinkine göz dikiyordu. Annesini ne kadar telaş içinde bıraktığını düşünecek halde değildi. Belki bu yaz bir kaç gence yalvarır, atlayış için kendisine yardım etmelerini isterdi. Tabi bu bir sır olarak kalmalıydı.

"Aşağıya inelim mi?" Mustafa'nın teklifi karşısında Azize etrafına bakınıp merdiven benzeri bir yol aradı. Mustafa sorusuna cevap beklemeden fırladı yerinden ve köprünün sağ tarafındaki yola saptı. Çocuk beline kadar uzamış otları ezip geçmeye niyetliyken, amcasının kızının hevessiz ve ağır adımlarla yürüdüğünü fark etti. "Hayde da!"

"Buradan mı geçeceğiz?"

"Evet, ha buradan aşağı taşlarun üstünden ineceğiz." Azize otların arasına girdi. Yılan ya da böcek çıkmasından hiç korkmayan Mustafa'yı takip etti. Şimdi sırada koca kayaların üstünden yuvarlanmadan aşağıya inmek vardı. Taşlar düz ve temizdi, aşağı eğimli, üst üste konulmuşlardı. Köyün yerlileri düz yolda yürür gibi inip çıkarlardı buradan. Azize de alışacaktı. İlk seferi tehlikesiz atlattıktan sonra, iki tane koca kayanın üstünde yürümenin veda sabahlarına uyanmaktan daha kolay olacağını görecekti.

Mustafa'nın direktifiyle düz bir kayanın üstüne oturdu. Sonra kendini sağlama alıp, kenarlardaki boşlukları tutarak bedenini aşağıya doğru kaydırdı. Ayağı düz zemine bastığında yaşadığı heyecan öyle lezzetli gelmişti ki yeniden yapmak istedi. Ama kumların üstünde daima ıslanan ve renkleri göz alan çakıl taşlarının cazibesine kapılmaktan kendini alamadı. Yukarıdan baktığı çağlayan derenin kenarında durup taş toplamak için eğildi. O an iki kıyı arasında kalmış, sıra sıra ağaçların tepeden mağrur bir edayla seyrettiği derenin azametine yakından şahit oldu. Küçük çocukları yanına çağıran köpükler, ellerini uzatmalarını ve onları geziye çıkartmayı bekliyor gibiydi.

"Islanma ha, anam anlarsa yakar bizi."

"Hayır, ıslanmayacağım. Çok mu kızar?" Geri çekilip ayağa kalktı Azize. Mustafa'nın yüzüne bakıyordu az önceki tedirginliğini üstünden atmak için.

"Havalar soğuk ya, hasta oluruz diye kızar. Yazın istediğimiz kadar yüzebiliriz. Onlar çayluktayken nereye gittiğimizi anlamazlar bile."

"Ama..." Su pek de dost canlısı görünmüyordu. Hele yosun tutmuş beton köprü ayağının etrafında oluşan küçük çaplı girdap, görüntüsüyle bile insanı boğuyordu. "Su çok büyük." Doğru kelimeyi ne kadar düşünse de bulamadı. "Bizi götürmez mi?" Mustafa cılız bir kahkaha attı.

AZİZE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin