ÜÇ MANDALİNA - 58

649 68 52
                                    

Hediyenin kıymeti, veren eldeydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hediyenin kıymeti, veren eldeydi. Bir güzel sözde, bir hoş tebessümdeydi. Azize yatağının kenarına oturmuş halıyı seyrediyordu. Sırları muhafaza edememiş duvarların arasında saklanmaktan başkasına cesareti yoktu. Oysa daha düne kadar hazırdı. Uygun cümleleri, elleri telaşlanacak olsa da babasına söyleyecek ve adamı güzel gelişmelerden haberdar edecekti. Kimseden gizli iş çevirmek niyetinde değildi. Buna gerek de yoktu zaten. Etrafındaki herkes o kadar anlayışlıydı ve bu anı bekliyormuş gibi davranıyordu ki, iradesi dışında içinde bulunduğu durumdan söz etmek istemişti. Sırası gelince babasına da anlatacaktı. Zaten bir şiir kitabı hakkındaki gerçeği sakladığı günden sonra dersini almıştı.

"Ne acayip" dedi bir hakikati keşfetmiş gibi. "Başkaları için planlar yapmışım. Aslında bana çizilen bir yol varmış ve ben onda adım adım yürümüşüm." Suçlu hissetmiyordu. Yalnızca, babasının karşısına geçmeyi aklına koymuşken bu şekilde öğrenmesini acayip buluyordu. Ve bir de o an neler düşündüğünü öğrenemediği için bir sıkıntı filizleniyordu utangaç tarafında. "Ne olur yanlış anlamamış ol baba. Bana hak ver, zaman tanı ve fırsattan mahrum etme. Çünkü bunu hak ediyorum. Gizlenmedim, saklanmadım. Seni uygun bir vakitte yakalasaydım anlatacaktım. Zor olacaktı, vereceğin her tepkiye de hazırdım ama nakışları ilmek ilmek işlenen bir sevdayı saklamak ve kıymetten düşürmek hatasına başvurmayacaktım. Girdiğimiz yolda bizi tökezletecek hiçbir vehmin tohumlarını ekmeyecektim bahçemize. Ve ben... Ekmedim de zaten."

Bir iç geçirip pencereye çevirdi başını. Bunu öyle ani yaptı ki sanki biri ona seslenip perdenin ardındakini görmesini söylemişti. "Kar" diye fısıldadı. Bir müjdeyi karşılamanın sevinciyle canlandı bakışları. Yerinden kalktı hemen. Odayı toplamıştı ama üstünde hâlâ sabahlığı vardı. Tülü çekip pencereyi açtı. Sert bir rüzgâr yüzüne çarpıp içeriye girdi. İri kar taneleri birer birer yere serpiliyor, kış aylarının en güzel elbisesi toprağa giydiriliyordu. Azize elini uzatıp tanelerin avcuna doluşmasını bekledi. Bir heyecan doldu yüreğine. İtişip kakışmadan usulca değiyorlardı sıcak tenine. Çocuksu bir masumiyet taşıyorlardı her kıvrımlarında. Yüz gülümseten günleri hatırlatıyorlardı.

Üşüyene dek eli dışarıda kaldı. Sonra üzülerek "maalesef içeri girmem gerekiyor" dedi kar tanelerine. "Çabucak iyileşmem lazım." Geriye çekilip pencereyi kapattı. Odasının ne kadar sıcak olduğunu da o an anlayabildi. Dışarıda kar gördüğü için, bir hediye almış gibi hissediyordu. Tarifi zor, saklı kaldıkça büyüyecek, kimsenin eline teslim edilmeyecek sevinçleri anımsıyordu.

Henüz yatağına oturmamıştı ki halası geldi. Elinde üç tane mandalina vardı ve üşümüş gözüküyordu. Omuzlarına parlak damlalar çökmüştü. "Kar başladı" dedi pek de heyecanlı olmayan bir sesle. Sonra komodinin üstüne mandalinaları bırakıp pencerenin kenarına geçti. Böylece yeğeniyle karşı karşıya durabildi. Kızın yüzünü inceledi. "Sen nasılsın?" Azize omuz silkip bilmiş bir tavırla gülümsedi.

"Çok daha iyiyim. Sabaha toparlanacağımı biliyordum zaten. Söylemiştim kızlara da." Bu cevaptan sonra Çiçek, hafif sitemli bir bakış attı. Azize geçen sıkıntılı saatlere önem vermiyor gibi gözüküyordu ama herkesin endişelendiği su götürmez bir gerçekti.

AZİZE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin