YÜCE DAĞLAR - 35

751 80 7
                                    

Başka mevsimlere ertelendi akşamların sıcağı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Başka mevsimlere ertelendi akşamların sıcağı. Ya geçmişte kaldı, ya yarınların heybesinde saklı. Özlemek ve beklemek arasında bocalayanlar bir odaya toplanmış. Bir yudum çayda lezzeti arıyorlar. Çocuklar yerde oturmuş oyun oynarken büyükler onları seyrediyordu. "Hile yaptın Mustafa" diye sızlandı Azize.

"Yapmadım, say kâğıtları! Hepiniz şahitsiniz, bakın. Emice bir şey de kızına, boyna beni suçluyor!" Dumruk denilen bir oyun oynuyorlardı. Her yörede oynanan bom oyunundan biraz farklıydı. Bom demek yerine dumruk diyerek ortada top haline getirilmiş gazete kâğıdı veya eldiven yumağını almak için yarışıyorlardı. Epey gürültülü, heyecanlı, kavga çıkmazsa bol kahkahalı oynanıyordu. Mustafa bu tip oyunlarda ufak hileler yapmaktan çekinmez hatta keyif alırdı. Kuyu adı verdikleri boncuk ya da ufak taşlarla oynan bir oyunda hile yoluyla kazanır, rakibinin sinirlerini zıplatırdı. Azize de çocuğun huyunu bildiğinden ona güvenmiyordu. Akşamın sonunda yine kazanan Mustafa'ydı ve bileğinin hakkıyla oyunu bitirdiğine kimseyi ikna edemiyordu.

"Hep aynısını yapıyorsun çünkü. Belki de şehirleri bir araya getirmeden dumruk dedin, olamaz mı?" Kız, babasının konuşmasına fırsat vermeden yine savunmaya geçti.

"Yav etmedum!"

"Oğlum hile yapma diye uyarıyorduk seni. Bu yüzden işte. Doğrunu yalan sayıyor insanlar." Selvi bu sefer inanıyordu oğluna ama geçmiş kabahatlerinin bedelini ödediğini ihtar etmesi gerektiğini düşündü.

"Tamam, önceden hile ettum ama vallahi bu sefer etmedum!" Yerinden kalktı bir çırpıda. Parmağını uzattı Azize'ye. "Özür dile benden" diye çıkıştı. Omuz silkti kız. O da kalkıp rakibinin göz hizasında durdu. Gülcan kavgayı çıkartan olmadığı için kenardan izlemekle yetindi. Hem Azize haksızdı bu sefer. Bu işten nasıl sıyrılacağını da merak ediyordu.

"İyi madem, kazandıysan kazandın. Ama özür dilemem. Önceki hilelerine say bunu!" Kaşlarını çattı, ellerini beline koydu.

"Kan çekermiş" diye mırıldandı Rahime hanım. Kaynanasının huysuz tavırları gelmişti aklına. Çocuklar da dahil kimse onu duymadı. Örgüsünü örmeye devam etti.

"İyi, bir daha da oynamam senle!"

"Esas ben seninle oynamam!" Mustafa salondan çıktı. Azize de ayakta durmaktansa odasına gitmenin daha iyi olacağını düşündü. Gülcan yerde bir başına kaldı. Elinde tuttuğu birkaç şehir ismini gelişigüzel yere bıraktı. Dizinin dibindeki ufak metal kutuyu aldı. Bir daha kullanmak üzere ufak kâğıtları içine doldurup duvardaki, kısa ahşap rafa koydu. Koltuktaki boş yere oturdu. Ağız tadıyla bir oyun oynayamadıklarından yakınmadı. Bir yıl öncesine kadar bunu seve seve yapabilirdi oysa.

Evden ayrıldıktan sonra çok değişmişti hayatı. Huzursuzluk çökmüştü günlerine. Kar tatiline kadar güldüğünü, rahatça yemek yediğini hatırlamıyordu. Hüseyin'le aynı odada kalırken uyuduğu uykuları özlüyordu. Huysuzluk yapmasına rağmen onu azarlamayan babaannesinin dizinin dibinde oturmanın keyfini arıyordu. Aile sırrı diye dört duvara hapsedilen huzursuzluktan bahsetmek yasaktı. Başkalarından bahis açmayı çok seven Emine, ev içinde olanları anlatmaktan menetmişti kızını. Gülcan denileni yapıyordu. Gurur karışmış bir öğretiyle, sırlarını saklamanın ailesini toplum önünde hor bakışlardan koruyacağına inandırılmıştı. Ki hatasını söyleyip nasihat edenlerden hoşlanan biri olmaması, annesine haklılık payı vermesine sebep oluyordu. Böylece kimse onları karşısına alıp uzun ve sıkıcı öğütlere boğmazdı.

AZİZE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin