Cadı sadece yaramaz kız çocuklara denmiyor. Cadı ve cadılık kavramları birçok dinde ve toplumda doğa üstü güçleri olan ve bunları kötüye kullanan kadın anlamında kullanılıyor. Peki yaramaz erkek çocuklarına neden cadı denmiyor? Cadılığın kadın olmakla bağlantılı olması bir varsayım değil. Cadı kelimesi hem tarihsel olarak hem de güncel olarak kullandığımız dilde tamamen kadın ve kız çocuklarını kapsayacak biçimde kullanılıyor. Elbette bunun sebepleri var.
Cadılar, çeşitli inançlara göre güçlü bir büyücü olması beklenen ve bu yeteneğini sadece olumsuzluk, yıkıcılık ve kötü amaçlarla kullanan kadınlardı. İnsanlara acı verir, onları hasta eder ve hatta öldürürlerdi. İnanış tam da bu yöndeydi. Cadılar, bir arada yaşayan ve kötülük yapmak için var olmuş kadın gruplarıydı.
Esasen cadılık, toplumsal bir rol. İnsanlık tarihinin en başına kadar gittiğimizde üç ilahi dinin birleştiği cennetten kovulma hikayesine varıyor. Havva yüzünden cennetten kovulan Adem'in mağduriyetine vurgu yapan dinler, Havva'ya bir "suçlu" rolü biçiyor. Kadın, günümüzde bile pek değişmeyen o ilk rolüne sokuluyor: Hor görülen.
Cadı denilince aklınıza ilk gelen süpürgesi üzerine uçan bir Ortaçağ kadını olsa da, aslında cadı rolü dünyanın her yerinde ve tarihin her köşesinde saklı. Örneğin, Hristiyanlık'ta Adem'in ilk karısı Lilith, hastalıklara, fırtınalara ve doğum sıkıntılarına neden olan bir şeytan.
Mezopotamya kültüründe şekillenmiş bir efsane daha var: Şahmaran.
Şahmaran, Havva'nın evlatlarının şahı olarak anılan, yarı yılan-yarı kadın olarak figürleştirilmiş bir hikaye. Yılanın kötülüğü ile kadının doğurganlığı alan Şahmaran, tabii ki erkekler tarafından katledilerek öldürülüyor.
ristiyan Roma, eski kuşağın Pagan inançlarından gelen tanrıça ve kadın rollerinin yok edilmesi için mücadele başlatmıştı. Hızla tek tanrılı inanca geçilmesi için Pagan tapınakları kiliseleştirilmiş, oradaki rahibelere de hemen "tapınak fahişeleri" denmeye başlanmış. 4. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar geçen süreçte çingene, rahibe, şifacı, ev kadını, ebe, hasta bakan, dul, yaşlı binlerce kadın öldürülmüş.
nsanlık tarihinin en kara sayfalarından birine sıra geldi: Katolik Kilisesi Mahkemelerine yani Engizisyon'a. 1204'te mahkeme, cadı avcılığını yasallaştırarak tüm dünyaya vebanın bile cadılıkla ilgili olduğuna dair paranoyalar yaymaya başlamıştı. Böylelikle insanların kadınları öldürmesi bir nevi yasallarla ödüllendirilmişti.
1489'da Papa'nın emriyle "Cadı Çekici" isimli bir kitap yazılıyor ve bu kitapta büyücülüğün sadece kadınlara ait bir sapkınlık ve suç olduğu ilan ediliyor. Buna sebep olarak da kadınların, erkeklerden daha çok melankoliye ve kötülüğe eğilimli olduğu söyleniyor. Kitap da "kadının çok olduğu yerde cadı çok olur" gibi sözler geçiyor. Tabi Protestanlığın kurucusu Luther'in de bir sözü var ki; Katolik Kilisesi'nden geri kalmıyor: "Cadılar şeytanın metresleridir."
Kadınlara cadı denmesinin aslında tek bir sebebi var. Bu sebep de tarihin başlarından beri gelen iş bölümü. İlkel çağlarda fiziksel olarak daha güçlü olduğu kabul edilen erkeklerin, hayvan avı için çalışması ve bu esnada kadınların doğayla iç içe olup bitki ve sebze toplayarak çalışması nedeniyle başlayan olaylar silsilesi. Avcı-toplayıcı toplum diye anılan şey de tam budur. Erkekler avlanırken, kadınlar doğanın bilgisine sahip olmaya başladı. Topladıklarıyla şifacılık da yapmaya başlayan kadınların -bilimin kapılarını açacak olan- bilgi birikimi, erkeklerin önüne geçmişti. Şifasını bilen kadın, öldürmeyi de bilebileceğinden artık "tehlikeli" olarak damgalandı. Bu damga ilkel çağlardan günümüze anlamından pek bir şey kaybetmeyerek farklı formlarda maalesef taşındı da.