Jisung
Okulumla evim arası yürümeyle kırk dakikaydı ve bugün hava güzel olduğu için otobüse binmeyip yürümeye karar vermiştim.
Kulaklıklarımla son ses Seventeen - Hot dinlerken bir yandan da dans ederek eve doğru yürüyordum. Yüzümde küçük bir gülümseme vardı ve neşeli hissediyordum.
Bir süre sonra şarkıyı da mırıldanmaya başladığımı fark etmiştim.
Yanımdan geçenler bana gülseler de, garip bir şekilde baksalar da umrumda değildi. Şu an çok eğleniyordum.
Birden yüzüme düşmeye başlayan yağmur damlalarıyla duraksamıştım ve bütün neşem uçup gitmişti.
Somurtarak başımı kaldırmış ve havaya bakmıştım. Gökyüzü hâlâ mavi olsa da yağmur damlaları yere düşüyordu. Çok geçmeden gökyüzü griye bürünmüştü.
Kulaklıklarıma zarar gelmesin diye tişörtümün kapüşonunu başıma geçirmiştim. Telefonumu eşofmanımın cebine koymadan önce 'cry' isimli playlistimi açmıştım.
Yağmurdan nefret ederdim. Yağmurlu havalar her zaman modumu düşürür ve beni ağlamaya iterdi. Ağlamaktan da nefret ederdim.
Yağmurdan bu denli nefret etmemin sebebi ise annemle babamın ölümünü öğrendiğim gün de yağmur yağıyor olmasıydı. Saçma bir bağdaştırmaydı belki bilmiyorum ama o gün ne geldiyse başıma nefret etmiştim hepsinden ve herkesten. Doktorlar, hemşireler, hastaneler, ağlamak, yağmur... Bir süre babaannemden bile nefret etmiştim sırf o gün o da orada olduğu için. Babaanneme olan nefretim dinmişti çünkü bana hem anne hem de baba olmuştu ama diğerlerine olan nefretim dinmemişti, dinmiyordu.
İşte böyle, tek bir yağmur damlası bile mahvediyordu beni. Kötü olan yanıysa yağmur dindiğinde geçmiyordu bu his.
Yağmur birkaç dakikaya diner sansam da gittikçe şiddetleniyordu ve üstümde ince, kolsuz bir tişört ve bir eşofmanla spor ayakkabı vardı.
Bol yağda kızartılmış sucuğa dönmek istemediğim için durağa koşup otobüse binmiştim. İndiğimde şifreyi girerek apartmana girmiş ve 2. kata çıkmıştım. Kapıyı dakikalarca çalmama rağmen açılmayınca kaşlarımı çatmıştım.
Babaannemin neden açmadığını düşünürken dün söyledikleri gelmişti aklıma. 'Yarın pazardan sonra bir arkadaşımda olacağım, anahtarını almayı unutma. Geç gelebilirim.' demişti ve ben o an söylediklerini umursamadığım için anahtarımı almayı unutmuştum.
Omuz silkip üst kata çıkmış ve en yakın arkadaşımın, yani Felix'in kaldığı evin kapısını çalmıştım. O da açmayınca kaşlarımı çatıp cebimden telefonu çıkararak onu aramıştım.
"Kulaklıkların mı takılı yine? Kapıyı çalıyorum o kadar açmıyorsun."
"Han iyi misin? Bugün okul çıkışı abim beni aldı. Busan'a gideceğiz bizimkileri görmeye. Hani bugün cuma, yarın okul falan yok. Her hafta sonu gidiyoruz Busan'a falan. Söyledim ya sana." dediğinde elimi alnıma vurmuştum.
"Aklım nereye gitti benim?.. Babaannem evde yok ve bende de anahtar yok, ne yapacağım şimdi?" diye sormuştum keyifsizce.
"Karşı dairede Minho hyung var, abimin arkadaşı. Ona söyleyeyim ben, onda dur babaannen gelene kadar."
"Elin adamının evinde ne yapacağım ben Felix?"
"Ben mi dedim anahtarını alma diye? Ne güzel soğuk betonda oturacağına sıcacık evde oturursun işte. Hem Minho hyung samimi biri, soğuk yapmaz merak etme." dedikten sonra bir şey söylememe izin vermeden telefonu yüzüme kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rain. ✓
Fanfiction[minsung] Jisung, anahtarını unuttuğu ve arkadaşı Felix de evde olmadığı için babaannesi gelene kadar Minho'nun evinde beklemek zorunda kalır. Ancak yaşanılan bu tesadüfi karşılaşma sonrasında Jisung öğrendiği şeylerle beyninden vurulmuşa döner. baş...