Jisung
Jeongin ve Chan hyungun sevgili olmasının üstünden iki hafta geçmişti. Bu iki hafta oldukça durağan geçmişti aslında. İnatlaşmalar, inkârlar, tartışmalar yoktu.
Minho'yla daha da yakınlaşmıştık ve artık yanındayken tamamen güvende hissediyordum. Her gün beraberdik, gerçekten her gün. Ben gitmediğimde o beni çağırıyordu evine ya da dışarı çıkarıyordu beni. Basit bir yürüyüş olsa bile birbirimizi görüyorduk işte.
Şimdi ise mezuniyet bitmişti ve mekanın kapısının önünde bizimkilerle kim kiminle nereye gidecek onu konuşuyorduk. En sonunda hepimiz çiftler hâlinde dönmeye karar vermiştik.
Benim Minho'yla gideceğim en başından belliydi zaten. Sabah izin almıştım babaannemden onda kalabilmek için ve babaannem de izin vermişti.
"İyi geceleer." demişti Jeongin ve el salladıktan sonra Felix'le konuşan Chan hyungun sırtına atlamıştı. Chan hyung afallasa da hemen onu tutmuştu ve başını iki yana sallayıp 'Ya seni düşürseydim?' diye azarlamıştı Jeongin'i.
Bu adamın Jeongin sevgisi ayrı bir boyut, cidden.
"Gidelim?" demişti Minho.
Bakışlarımı ona çevirip başımla onaylamıştım ve koluna sarılmıştım hemencecik. Bu davranışıma gülmüştü ve ellerini ceplerine koyarak yürümeye başlamıştı, ben de ona ayak uydurmuştum.
Arabaya değil de ilerideki ışıklı yeşillik alana yürüdüğümüzü fark etsem de bir şey söylememiştim. Böyle huzurlu bir ortamda onunla yalnız kalmak güzel olabilirdi.
"Enayilerin hepsi takım giymiş. Farklı giyinen sadece bizim grup vardı, gururlandım." demiştim.
"Öyle... Okulda epey popülermişsin, neden daha önceden haberim yoktu?"
"Önemsiz bir şey benim için. Sadece Felix'im var ve geri kalanı inan umrumda değil. Beni o bilse yeter." demiş ve hafifçe dudak büzmüştüm.
"En yakın arkadaşına karşı ne romantik konuşuyorsun öyle." demişti huysuzca. Buna karşılık bir şey söylememiş, yanağından öpmüştüm birkaç kez.
"Biraz oturalım mı?" diye sorduğunda onu onaylamıştım.
O bacaklarını uzatmış, ağacın gövdesine yaslanmıştı. Ben ise başımı uyluklarına koymuştum. Elleri direkt saçlarıma giderken gözlerimi kapamış ve gülümsemiştim.
Saçlarımla oynayan ellerinden birini ellerim arasına almıştım ve göğsümün üstüne koymuştum ellerimizi.
Bu iki hafta içinde Minho'nun ellerinden ayrılamadığımı fark etmiştim. Ne olursa olsun hep elini tutuyordum, ayırmak istemiyordum ellerimizi.
Düşüncelere dalacakken bilmediğim bir şarkıdan ufacık bir kısım mırıldandığında kendime gelmiş, gözlerimi açarak ona bakmıştım. Göz göze geldiğimizde gülümsemiştim.
"Boş kalbimde, ilk kez bahar bir yolunu buldu ve tam ortasında çiçekler açtı."
"Geceleri ayrı bir romantikleşiyorsun." demiştim kısık sesle. Bir elimi kaldırıp parmak ucumla burnununa dokunmuştum hafifçe ve gülmüştüm.
"Romantiklik değil ki, sana her baktığımda aklıma gelen bir şarkı sözüydü. Bu sefer düşünmek yerine sesli söylemeyi seçmiştim." dediğinde onu mırıldanarak onaylamıştım ve ellerimizi tamamen ayırmış ve doğrulmuştum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
rain. ✓
Fanfiction[minsung] Jisung, anahtarını unuttuğu ve arkadaşı Felix de evde olmadığı için babaannesi gelene kadar Minho'nun evinde beklemek zorunda kalır. Ancak yaşanılan bu tesadüfi karşılaşma sonrasında Jisung öğrendiği şeylerle beyninden vurulmuşa döner. baş...