Jisung
Minho'ma son mesajımı attıktan sonra başımda duran havluyla saçlarımı kurulamıştım biraz. Gardırobumun kapağını açıp kolsuz bir tişört ve bir şort almıştım.
Giyindikten sonra aynadan kendime saniyelik olarak bir bakış atmış ve telefonumla kulaklıklarımı alarak odamdan çıkmıştım.
Hava sıcak olduğu için kolsuz tişörtümün kol başlangıcı(?) koltuk altımda değil de belimde bitiyordu. Şortum ise çok olmasa da kısaydı.
(tişörtü nasıl tarif edeceğimi bilemedim, anlamışsınızdır umarım.)
Ayakkabılıkta duran anahtarımı alıp spor ayakkabılarımı giymiş ve babaanneme kapıdan seslenip evden çıkmıştım.
Apartmandan çıkarken kulaklıklarımı takarak beğenilen şarkılarımdan rastgele çalmaya başlamış, Minho'mun attığı konuma girmiş ve yol tarifine göre ilerlemeye başlamıştım.
Dün duyduklarım, gece konuşulanlar gerçek değil de bir rüyaymış gibi hissettiriyordu. Gerçekliğine inanamadığımdan değildi bu durum, çok çabuk kabullenmem ve içimin acımamasındandı.
Anne ve babamın aklıma gelmesi elbette beni üzmüştü ama Minho'yla uzak kalma düşüncesi daha çok üzmüştü.
Ona kolay kolay yaklaşamayacağımı, yüzüne bakamayacağımı düşünmüştüm. Onu düşündüğüm, ona baktığım her an gözlerimin önüne anne ve babam gelir diye düşünmüştüm ama öyle olmamıştı.
Onlara olan sevgimin ve yaşadığım acının bu denli azalmış olmasını fark etmek beni hem üzmüş hem de sinirlendirmişti ama bu normal bir durumdu, sanırım öyleydi.
Sonuçta uzun süredir yoklardı. Onlar gittiğinde küçücüktüm ama şimdi hayatımın temellerini atmaya başladığım yaştaydım.
Bu konu üstünde fazla durmam gerektiğini de düşünmüyordum açıkçası. Çünkü Minho bir şey yapmamıştı. Babasının yaptığı şeyi o yapmış gibi davranamazdım, haksızlık etmiş olurdum ona.
Derin bir nefes alıp vermiş ve çalan şarkıyı değiştirerek canımı sıkan düşünceleri kafamdan kovup daha güzel şeyler düşünerek yürümeye devam etmiştim.
Konuma geldiğimde etrafıma bakınmıştım biraz. Her yerde koca binalar vardı ve biraz korkutucuydu? Biraz.
Kulaklaklıklarımı çıkarıp şortumun cebine koymuş ve Minho'mu aramıştım.
"Geldim ben. Bir binanın önünde dikiliyorum ama doğrudur umarım." demiştim o telefonu açar açmaz.
"Tamam, geliyorum ben." demişti ve telefonu kapatmıştı. Nefes nefese kalmıştı ve sesi yorulduğundan dolayı olsa gerek daha kalın çıkmıştı.
Kalpten gitmem umarım.
Telefonumu cebime koyarak onu beklemeye başlamıştım. Karşı binadan çıktığını gördüğümde gülümsemiş ve ona ilerlemeye başlamıştım.
Uzun ve koyu kahveye boyadığı saçları, terlediği için uçları birbirine yapışmıştı. Yanakları hafifçe pembeleşmiş, dudakları kızarmıştı.
Sanırım onu dans ederken izlemek bana hiç iyi gelmeyecekti. Neyse Jisung, düşünme Jisung. Sakin ol Jisung.
Ona yaklaştığımda sanki onu uzun süredir görmüyormuşum gibi bir heyecanla sarılmıştım boynuna. O da hemencecik belime sarılmıştı. Birkaç dakika öylece sarıldıktan sonra elimden tutmuştu ve yürümeye başlamıştı. Ona ayak uydurarak peşinden gitmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rain. ✓
Fanfiction[minsung] Jisung, anahtarını unuttuğu ve arkadaşı Felix de evde olmadığı için babaannesi gelene kadar Minho'nun evinde beklemek zorunda kalır. Ancak yaşanılan bu tesadüfi karşılaşma sonrasında Jisung öğrendiği şeylerle beyninden vurulmuşa döner. baş...