Gözlerim sonuna kadar açılmış daha da açılma imkânı varmış gibi büyüyordu. Etraf sisli, sessiz ama bir o kadar da gürültülüydü. Rüzgâr sanki beni fırlatmak ister gibi sertti. Koşuyordum, belki de bu yüzden rüzgâr bu kadar sertti. Koşuyordum ama yerimde saydırıyordum fakat nefes nefese kalıyor, ayağım takılıyor yine de arkamdan atlı kovalıyor gibi kaçıyor, koşuyordum. Sanki bir koşu bandındaymışım gibi bulunduğum zemin değişiyor ama koşarken ağaçlar arkamda kalmıyor aynı olduğu yerdeydi.
Tanrı, insanlara ruhlarını bahşetmeden önce, onlara yaşayacaklarını söyler ve eğer kabul ederse, ruh bedenin içine girer ve ana rahmine yerleşir büyür, gelişir ve doğar. Her insanın yaşadığı ve atlatamadığı olaylar vardır. İnsanlar yaşadıkları için hayıflanabilir ama düşünmez ki ruhu, Tanrıyla konuşmuş ve bunu kabul etmiştir. Bir an ruhum bana ihanet etmek ister gibi bedenimden çıkmıştı ve karşıma geçmiş Tanrıya serzenişte bulunuyordu, kalbimin yerine, Tanrı karşısında öleceğini bile bile serzeniyordu.
Bir anda, kolumdan bir iple bağlanmış gibi koşarken zorlanıyordum. Aslında bu bir ip değildi hatta bir elde değildi. Ruhum ve zihnim koşmamı söylerken ben nasıl durabiliyordum?
Nefesimi düzene sokmaya çalışırken etrafı inceliyordum, çıkacak herhangi bir tehlikeye karşı, bulunduğum yer huzur vericiydi fakat belirsizlikten kalbim ağrıyordu.
Önümde sonsuza kadar gittiğin düşündüğüm yol, sıralarca dizilmiş ağaçlar, ayağıma takılan sanki gökyüzünü görmek istermiş gibi topraktan fışkıran kalın kökleri, yağan yağmur ve çöküntülü yerlerde küçük gölcükler oluşturmuş, ıslak toprak kokusuyla karanın, ağaçlar ve değişik bitkilerle yeşilin, gökyüzüyle de mavinin mükemmeliği gözler önüne seriliyordu. Rüzgârında sesi eşliğinde ortamda farklı bir hava vardı.
Kolumu tutan her neyse bırakmış kaçmama izin verir gibi rüzgâra emir verip, rüzgârla beni itiyordu. Tam o sırada sadece bedenin gözüktüğü yüzünü merak ettiğim bir kişi karşımdaydı. Kıyafetinin beyaz olduğu belliydi fakat ıslandıkça grileşmiş, çamur bulaşmış ve bazı yerleri hırpalandığını belli eden küçük yırtıklar vardı. Kişinin kim olduğunu çözemediğim gibi cinsiyetini de çözememiştim.
Artık korkmuyordum ama içimdeki merak duygusu dinmek bilmiyordu ki karşımdaki konuşmak için dudaklarını aralamış ve belki de sesinden merakımı gideririm diyerek sessizce merakla onu dinlemeye koyulmuştum. "Evet, dediğin gibi insanlar çok bencil varlıklar ki sende öylesin." konuştuğunda sanki, sesi karşımdan değil de sanki gökyüzünden megafonla sesleniyormuş gibi geliyordu. Tam konuşmaya yeltenecektim ki, "insanlara melek gibi ak yüzlü tanıtıp, şeytan yüzlü çıkınca nasıl hissediyorsun kendini." Demesi ile kalakalmıştım. Ben kendimi melek yüzlü tanıtmazdım ki, yanlış ben kendimi insanlara tanıtamazdım. Evet, kabul kötüyüm ama benim yanımda kimsem yok, onlar dışında. Yekta ve annem.
"Sen katilsin." beklemediğim bir anda bağırdığında ellerim, kollarım, bedenim, içim, dışım her yer bir anda kan olmuştu.
Küvetten bir hışımla doğrulmam ve her yerin su olması kötü olmuştu, su banyodan dışarı çıkmıştı. Derin nefesler alıp veriyor, saçlarımdan yüzümden damlayan su çıplak bedenimden aşağıya ve sonrasında suya değiyordu. Ben katilim... Ellerim, kollarım, bedenim, küvetin içindeki su kan olmasa bile ve ben kimseyi öldürmemiş olsam bile. Ben bir katildim...
Küvetten çıkmış çıplak vücudumdan damlayan su yere düşüyor ve ses çıkarıyordu, yer daha çok ıslanıyor, ayağımın ıslanmasına ve sendelenmeme neden oluyordu. Üç adım atıp kahverengi kapaklı iki bölmeli küçük dolabı açıp içinden dizlerime kadar uzanan beyaz renkteki havlumu alıp bedenime sarmıştım. Üşüdüğüm için banyoda biraz daha beklemiştim, ısınıp öyle çıktım. Saçlarımdan damlayan su kollarıma değdiğinde saçıma havlu almadığımı hatırlatmıştı derin bir nefes almıştım ama uğraşmak istemediğim için banyoya gidip havlu almamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEKİ, YA BİZ?
Teen FictionYAYIN TARİHİ: 05/06/2023 BİTİŞ TARİHİ: 01/02/2024 Gözlerim sonuna kadar açılmış daha da açılma imkânı varış gibi büyüyordu. Etraf sisli, sessiz ama bir o kadar da gürültülüydü. Rüzgâr sanki birini fırlatmak ister gibi sertti. Koşuyordum. Belki de bu...