15- GEZEGEN

20 7 714
                                    

Kız heyecanlıydı, yeni yeni genç kızlığa adım atıyordu, kardeşi olacaktı Yezda. Annesi üçlü koltukta arkası yemek masasına dönük koltukta uzanıyordu. Babası ise salonun kapısı arkasına kalan koltukta oturuyordu. Telefonuyla ilgileniyordu Serhat, işten geleli bir saat olmuştu hem yorgun hem de sinirliydi. Asabiliği birkaç gündür üstündeydi. İşten geldiğinde kapıda kızı ve karısı karşılamıştı.

Küçük Yezda babasına sarılmak istemişti ama babası sinirli ve yorgun olduğu için onu kenara itmişti. Küçük Yezda bu günlerde çok mutluydu, çünkü abla olacaktı. Kardeşini çok merak ediyordu. Onunla yaşayacağı günü iple çekiyordu. Her gün sabah kalktığında daha da mutlu oluyordu çünkü kardeşinin varlığını hatırlıyor ve onu kavuşmak için gün sayıyordu.

Kendisi annesi ve babası arasında ki tekli koltukta oturuyordu. Annesi evde iş yapmaktan yorulduğu için koltukta uyukluyordu, babası ise işi için telefona bakıyordu. Yezda ise kucağında oyuncağıyla, içinden konuşuyordu. Kardeşine ablalık yapacağı günleri anlatıyordu.

Televizyonda annesinin her hafta çarşamba günü izlediği dizi açıktı. Gözlerini salonda gezdirdiğinde babasına baktı, babası Yezda'ya göre en yakışıklı babasıydı. Mavi gözleri vardı babasının, gözleri biraz koyu renge kaçtığı için babasının gözlerinin rengine lacivert olduğu iddia ediyordu. Yer Yer kelleşmeye başlamış saçları kumral renkteydi. Açık tenliydi babası, bir o kadar da kendisi adamın tersiydi. Kahverengi gözleri, koyu kahve saçları ve esmer olmasa da teninin rengi babasına göre daha koyuydu. Kız annesine çekmişti herkesten duymuştu bu lafı ve annesine çektiği için kendi ile gurur duyuyordu.

Babası spora gidiyordu ama çok çalışmıyordu ama vücudu yapılıydı. Her kadının görüp tekrardan bakması için yeterliydi. Babası dışarı çok nazik, beyefendi ve hoşgörülüydü. Serhat'ı dışarıdan tanıyan birine bu adam sinir hastası denseydi kimse inanmazdı. Ama gelin görün ki Serhat ailesine hiç de öyle değildi. Aniden sinirlenip karnı burnunda olan karısının üstüne gidebiliyordu. Küçük kız babasını bu hallerini görüyordu ona içinden kırılıyordu, ona içinden kırılıyordu. Ama nasıl oluyorsa babasını bir şekilde affediyordu.

Doğacak kardeşine kötü bir etki bıraktığını biliyordu ama hayal dünyasında kardeşiyle konuşuyor ve 'o bizim babamız. Olabilir bende kırılıyorum, bende babama kızıyorum ama istemsizce affediyorum babamı.' Diyordu, annesinin karnında ki dünyaya gelmesi yakınlaşmış bebeğe.

Gözlerini annesine çevirdiğinde annesin yüzünü göremiyordu ama annesini yüzünü, yıllarca görmese bile adı kadar çok iyi hatırlardı. Annesi kahverengi gözlüydü, koyu kahve saçları vardı, Aslı'da her şeyini kızına vermişti. Yumuşak çene hattı, belirgin olmayan elmacık kemiği, ince dudakları ve düz burnunu da vermişti. Annesinin yüzünü göremiyordu ama uyumadığını ve gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu.

Birbirine sarılı olan kollarını daha da sardığında oyuncağı kendine daha da yasladı. Eğer oyuncak bir canlı olsaydı o an nefessizlikten ölebilirdi. 'Annem şu an yatıyor ama uyumuyor biraz yoruldu. Babam ise telefonuyla uğraşıyor sanırım işi var. Canım sıkılıyor, keşke babam biraz benimle oynasa. Yani seninle oynayınca eğleniyorum üzülme ama babamla bir kerecik de olsa oynasam.' kafasından oyuncağıyla konuşuyordu. Oyuncağına çok sıkı sarıldığını anlayınca kollarını gevşetti ve sanki o nefes alıyormuş gibi elini sallayarak ona hava yapmaya çalışıyordu.

Aslı en sonunda sessizlikten sıkılıp yattığı koltuğa oturdu. Kızı gözlerini oyuncaktan çekip kendisine çevirdiğinde içinde ki sıkıntı bir bir uçtuğunda kızına gülümsedi ve Yezda'yı yanına çağırdı. Yezda oyuncağını da yanına aldı ve annesini yanına gitti, Yezda on iki yaşındaydı ama küçüklüğünden beri onunlaydı ve o oyuncağı da ona babası almıştı, hem onun ilk oyuncağı hem de babasının aldığı ilk oyuncağıydı.

PEKİ, YA BİZ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin