~Mira'dan~
-1 Hafta sonra
Oturduğum sandalyemde biraz daha gerildim. Saat 3'e geliyordu ve oldukça yorucu bir gün oluyordu benim için. Kafamı bilgisayarın ekranından kaldırıp cama çevirdim. Gözüm onu arıyordu ama benim görüş açımda değildi. Eskinden olsa sırf göz göze gelelim diye hep oralarda olurdu.
Özlemiştim. Bu süre içinde biraz düşünmüştümde. Hala haklı olduğum konusunda emindim sadece fazla üstüne gitmiştim ama şimdi bana bu kadar soğukken yanına yaklaşmaya da cesaretim yoktu maalesef.
Gözlerimi sıkıca kapatıp beynimin susmasını bekledim sanki benimle inatlaşırmışcasına Ceyda'yı hatırlatıyordu bana. Onunla da yaklaşık 1 haftadır konuşmuyordum. Kızlar bir iki aramızı yapmayı denesede durumun ciddiyetini fark edip geri çekilmişlerdi.
Gözlerim doluyordu. Sıkıntıyla nefes verdim. Nefret ediyordum şu ani gelen ağlama krizlerinden. Tutmaya çalıştıkça daha da yüksek patlıyordum üstelik. Derin bir kaç nefes alıp ayaklandım. Çay. Çay içmek sana iyi gelecek yaralarını saracak kızım.
Odamdan çıkıp kapıyı kapattım. Savsak adımlarla ilerlediğim koridorun sonuna geldiğimde önümdeki ahşap kapıyı iterek içeri girdim.
"Mira, gelsene." bana elini sallayan Nando'ya gülümseyerek yanına ulaştım.
"Bir çay daha alabilir miyiz?" elini kaldırıp söylediğinde sıcacık hissettim. Bu adam çocukluğumdan beri bana hep bu hissi yaşattırıyordu. Güven ve huzur. Üstelik bu duyguları bu yaşıma kadar yüz yüze gelmememize rağmen hissettirmeyi başarıyordu.
"Göremiyorum hiç seni nerelerdesin?" mükemmel Türkçe'si ile yönelttiği soruya gülerek cevap verdim. Nando konuşunca sırıtmamı kesemiyor olduğum gerçeği vardı.
"Ailem gelmişti. O yüzden izin aldım." o sırada masaya gelen çayımla getiren ablaya teşekkür ettim.
"Mira. Bir şey sorsam ileri mi giderim?" ağzımdaki çayı yuttuktan sonra durdum. Gelecek olan şeyi tahmin ediyordum zaten hazır mıydım buna emin değildim sadece.
"Estağfurullah Nando'm, sor tabi." güldü.
"Bak seni benim küçük kardeş gibi görüyorum, biliyorsun." konuşma şekli yüzünden bile ağlayabilirdim şu an. Hemen başımı salladım.
"Kerem'i de öyle. Sizin ikiniz..." biraz duraksadı. Diyeceği kelimeyi mi bulamıyordu yoksa beni en az üzecek biçimde mi söylemeye çalışıyordu bilmiyorum ama ona yardımcı olmak adına devreye girdim.
"Ayrıldık." yutkundum. Tam şu an Nando'nun karşında ağlamak istemiyordum. Lütfen.
"Ama sen seviyorsun ve o da seviyor. Peki bu mantıklı mı?" dudaklarımı ısırdım.
"Bazen sevgi pekte işe yaramıyor." onaylamaz bir şekilde kafasını iki yana salladı.
"Sevgi her şeyi kurtarabilecek tek şeydir." güldüm.
"Wow bu senin lafın mı? Altına imzanı atıp patentini almalıyız." gözlerime bakıp güldü ama buruk bir gülüştü. Saçmaladığımın farkındaydı.
"Mira." elini omuzuma attığında benim için bir şeylerin sonuydu. Daha fazla tutamadım kendimi.
"Kırgınım ona bana güvenmediği ve beni dinlemediği için daha sonrasında kendini hiç düşünmeden hareket ettiği için, kariyerini hiçe saydığı için, kızgındım ama artık kırgınım. Onu da çok kırdım. Sinirle ağır konuştum sonra arkadaşımla da aramı açtım. Ne yapacağım inan bilmiyorum. Sadece otobanın ortasında benzinim bitmiş gibi hissediyorum." verdiğim örnek yüzünden kendi kendime güldüm sonra burnumu çekerek. Nando sandalyesini biraz daha yaklaştırdı bana.