Aradan geçen 2 haftada takımla da arkasındaki insanlarla da baya kaynaşmıştım. Önümüzde önemli bir maç vardı ve tüm takım çok sıkı çalışıyordu.
O gün Kerem bana teşekkür ettiğinde dönüp içten bir şekilde rica etmiştim. Sonrasında da pek rastlaşamadık. Yani aslında yolu revire düşsün de pek istemem.
Sıkıntı şu ki mesajlaşıyorduk. Kerem'in antrenmanlarda modu çok düşük oluyordu onu öyle görünce gerçekten üzülüyordum ama yanına gidip sormaya çekindiğim için aslında bana o gece mesaj attıktan sonra bende mesaj atabilirim diye düşünüp 1-2 gün sonra atmıştım. Kızların bundan haberleri yoktu.
En büyük sıkıntım ise numaram Kerem'de vardı ve bir gün benim numaramı isterse ne biliyim en basiti sağlıksal bir durum açısından ne yapacağımı kara kara düşünüyordum.
Gözlerimi kapatıp oturduğum koltukta geriye yaslandım. Şu an sadece onun yanında olmak istiyordum. Psikolojik açıdan kendini kötü hissediyordu ve bunu kimseye çaktırmamaya çalışıyordu. Diğerleri buna ne kadar inanıyordu bilmiyorum ama iyi değilken iyiymiş gibi davranması üzüyordu işte beni ve bu yüzden ileride başıma problem çıkartacak şeyleri umursamadan hareket ediyordum.
Odamın kapısı çalınıp açılınca kafamı o yöne çevirdim. Elinde 2 kupayla içeri Burak girdi.
"Kendime kahve sana çay." elindeki kupayı masama bıraktığında gülümsedim.
"O kadar ihtiyacım vardı ki teşekkür ederim."
"Gel istersen dışarı çıkalım bir hava al." kafamı sallayıp ayağa kalktım.
Takım antrenman yapıyordu. Herkes ayrı bir alemdeydi ama o kadar tatlıydılar ki sanki anasınıfı çocukları oyun oynuyordu.
"Yine o bakış." Burak'ın sesiyle ona dönüp omuz silktim.
"Ne yapayım çok seviyorum takımımı."
"Bir anlığına takımın yerinde olmak istedim sanırım." dediği şeye ne demem gerektiğini bilemedim ama bozuntuya vermemek adına şakayla karışık konuştum.
"Kimse cimbomumun yerinde olamaz."
Tam bana bir şey diyeceği sırada kafama gelen topla elimdeki çayı da ayaklarıma dökmüş oldum. Neyseki tamamı dökülmemişti.
"İyi misin?" endişeli sesin sahibi Burak'tı sanırım, top cidden sert gelmişti, başım döndüğü için anlık gözümü açamamıştım.
"Çok özür dilerim, iyi misin?" bu kez duyduğum ses Kerem'e aitti.
"İyiyim, bir anlık görüntü gitti sadece." etrafıma takımdan da bir kaç kişi toplanınca gergin havayı dağıtmak adına şakacı bir şekilde konuştum.
"Cidden özür dilerim. Revire gidelim buz falan koyalım. Gel gir koluma." elini uzattığında geri çevirmedim.
"Ayarsız herif ya." Yunus Kerem'e söylendiğinde Kerem'in suratı düşmüştü. Zaten kafama şut çektiği için yeterince üzgündü.
"Yah, iyiyim olabilir böyle şeyler sonuçta antrenman alanı burası benim dikkat etmem gerekiyordu kendime." dediğim şeyle Kerem bana baktı. Yine gözlerinde o ifadeyle. Bu çocuğun üzgün olması ciddi anlamda canımı sıkıyordu.
Revire doğru giderken aynı Yunus'un ona yaptığı şeyi bana yapıyordu. Sanki kolumdan çıkarsa düşücekmişim gibi davranıyordu.
"Kerem, iyiyim ben gerçekten." odama girdiğimizde buz getirip kafama yavaşça koydu.
"Of kızarmış bak biraz. Gerçekten başın dönmüyor mu?" o kadar masumdu ki.
"Gerçekten dönmüyor." rahatlaması adına gülümsedim.