Son 2 bölüm hadi bakalım sonra yblar
Hatırlayanlar buraya bıraksın düzeltirim. Size iyi okumalar, öptüm <333
Sınır: 20 yorum.
×××××
Gece ne ara daldım bilmiyorum, ama beni gece uyandıran oğlum Ali'nin dünyayı inletirmişcesine olan ağlamasıydı. Uyku sersemi bir şekilde uyanıp etrafıma baktım. Bu sırada içeri oda'nın kapısı açılmıştı. Üzerinde uzun pijama takımı ile çıkan Amara'ya baktım. Gözlerini ovarak bana doğru gelmeye başladı.
Uzanıp Ali'yi alacakken elimi hızla beşiğin üzerine koymuştum. Bu hareketim ellerini havada durdurmasına sebep olmuştu. Birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra Ali'yi beşikten alarak bana verdi. Oğlumu kucağıma aldığımda içimi bir rahatlama kaplamıştı.
Koltuğun etrafından dolanarak arkada duran sobayı yakmaya başladı. Ev biraz soğuktu, bunu yapmasına minnettarım. Uyurken pek hissetmesem de, şimdi soğuk vücudumu titretiyordu resmen. Oğlumu sallarken onun üşümesini engellemek için yorganın içinde tuttum.
Işini bitirdikten sonra diğer odalardan birine girdi ve birkaç saniye sonra elinde başka kalın bir battaniye ile geri geldi. Yanıma gelerek battaniyeyi omuzlarıma sararak yandaki koltuğa oturdu. Parmaklarını şakaklarına yerleştirerek gözlerini kapattı. Yanan sobanın sıcaklığı evi sararken Ali'nin ağlamaları yavaş yavaş dinmeye başladı. Uyanma sebebi belki de salon'un soğuk olmasıydı.
Soba ısındığında Amara oturduğu yerden kalkarak mutfağa gitti ve çaydanlıkla geri geldi. Çaydanlığı sobanın üzerine bıraktıktan sonra geri gidip demlikle geri geldi. Birkaç kaşık siyah çay attıktan sonra demliğe sıcak sudan döktü. Isınmaya bırakarak tekrar geri geldi ve yerine oturdu.
Dirseğini koltuk tarafına yasladı ve çenesini de avcuna yerleştirdi. Gözleri ben ve kucağımda uykuya dalmaya başlayan Ali'nin üzerinde gezindi. Ben ise ona fazla bakmadan gözlerimi oğluma çevirdim. Ali uyuduğunda gözlerimi beşiğe çevirdim. Onu beşiğe koymak istiyordum, ama kendim başaramayacaktım bunu.
Aklımdan geçenleri anlamış olacak ki, oturduğu koltuktan hızla kalkarak bana yaklaştı. Ali'yi almak istercesine elini uzattığında gözlerimi onun yüzü ve bana uzattığı elleri arasında gezdirdim. Bana iyi davranıyor olabilir, ama hâlâ bir katildi ve o kanlı elleriyle oğluma dokunsun istemiyordum.
"Hadi." Kısık bir sesle mırıldandığında derin bir nefes aldım. Fazla kararsız bir şekilde Ali'yi ona uzattım. Kolları arasına aldığında yüzüne bir gülümseme yerleşti. Onun yanağına bir öpücük kondurduktan sonra beşiğe yerleştirdi ve üzerini rahat edecek ve onu sıcak tutacak bir şekilde örttü. Ardından mutfağa giderek elinde iki tane bardakla döndü. Sıcak ve taze demlenmiş dem'i bardaklara doldurup üzerine sıcak sudan döktü.
Geri gelerek masaya bıraktı. Ardından sehpa üzerinde duran kabı benim ulaşabileceğim yakınlığa çekti. Kendi koltuğunu da sehpaya yakınlaştırdı. Ortam fazla sessizdi. Bu sessizlikte duyulan tek şey sobanın içinde yanan odunların çıtırtısıydı. Sessizce çayını yudumluyor, ara sıra ağzına çikolatalardan birini atıyordu. Çayı çok sıcakken sevmiyor olacak ki, sürekli üfleyip soyumasını bekliyordu.
"Iç, soğuktacaksın." Bakışlarını bana çevirmeden sakin bir sesle mırıldandı. Yan profili daha iyiydi. Keskin burnu, sivri çenesi, kısa yüzüne dağılan siyah saçları ile harika duruyordu. Bunları kafamdan salmak için kafamı iki yana salladım ve sehpaya bıraktığı çayı aldım.
"Senin olayın ne?" Çaydan bir yudum alırken sordum. Onun aksine ben çayımı fazla sıcak severdim ben. Hatta baya sıcak, ağzı yakacak türden sıcak.
"Ne?" Diye sordu sonunda bana bakarak. Gözlerindeki sorgulama ses tonundakiyle aynıydı.
"Bana sebepsiz bir şekilde mi yardım ediyorsun?" Sakin bir tonda sormak istesem de, sesimden istemsizce alay tınısı kaçmıştı.
"Buna inanması bu kadar mı zor?" Kırgınlık mı yoksa farklı bir duygu mu geçti gözlerinden anlamadım. Zaten umursamıyordum da.
"Evet, sizler insani duygulardan uzak varlıklarsınız." Bu dediğimle dudakları aralandı. Birkaç saniye bana baktıktan sonra güldü. Ama bu öyle komik bir şeye gülme gibi değildi. Dudaklarından sinir dolu bir 'hah' çıkmıştı. Ama bir şey de demedi. Tekrar bardağını alarak çayını yudumlamaya devam etti.
Konuşmanın bittiğini düşünüyordum, ama çayımı alırken tekrar konuştu. "Düşündüğün kadar kötü biri değilim." Sesi kısıktı, zar zor duyuluyordu.
Bilemiyorum, inanması zordu. Siz söylesenize, köyünüzün, hatta şehrinizin yarısından çoğunu öldürmüş, diri diri gömmüş, derisini soymuşlardı. Öyle halkın komutanına inanmak ne kadar doğruydu. Ben söyleyeyim, hiç. Bu yüzden ben de inanmıyordum.
"Benim yerimde sen olsan, inanır mıydın sana?" Gözlerimi gözlerine dikerek sordum. Siyah gözleri bir süre benim mavi gözlerimde durdu. Bakışlarında bir gariplik hissediyordum. Midemi bulandırıyordu, ama kötü bir anlamda değil gibi. Belki de gerginlikti.
Soruma cevap vermedi. Siyah gözlerini önüne çevirdiğinde gülümseme yerleşti dudaklarıma. "Ben de öyle düşünmüştüm." Diye mırıldandım çayımı içmeden önce. Konuşmadı bir daha. Sessizce oturdu öylece yanımda. Sehpa üzerinde duran çikolata kabını bana doğru itti. Bakışları hâlâ ileri sabitliydi. Bakışlarımı bir süre yeniden onun yan profilinde gezdirdim.
Çikolatadan bir tanesini aldım. Tadı bizimkilerle aynıydı. Zaten onlar bizim her şeyimize sahip olmaya çalışıyorlardı. Adetlerimize, şarkılarımıza, hatta topraklarımıza da. Bu yüzden onlardan fazlasıyla nefret ediyorduk.
Ben çayımı içerken oturduğu koltuktan kalkarak arkada duran sobaya tekrar birkaç tane odun attı. Çayımı bitirdikten sonra arkama yaslanarak yorganı üzerime daha iyi bir şekilde serdim. Derin nefes alırken gözlerimi kapattım. Onun odasına gitmesini beklerken yanımdaki koltukta tekrar birkaç gıcırtı sesi geldi. Tek gözümü açarak yan tarafa baktım. Koltukta oturmuş elindeki çakmakla oynuyordu.
Sehpanın yan gözlerinden birini alarak içinden tütün, sigara çıkardı. Birini dudaklarına yerleştirirken hâlâ onu izliyordum. Biz taraflarda kadınlar pek sigara, alkol içmezdi. Ama yurt dışında öyle olmadığını biliyordum. O yüzden pek yargılamıyordum.
"Bana ismini hiç söylemedin." Sigarayı yandırırken sordu. Uyumadığımı anladığında iki gözümü de açtım. Ama yüzümü ona çevirmedim.
Ona söyleyip, söylememek konusunda kararsız kalsam da söylemek kararı verdim. "Sevil." Tepkisini görmek için yan gözle ona baktım. Sigara hâlâ dudaklarında duruyorken dudağının yan tarafı yukarı doğru kıvrıldı.
"Sevil." Çok kısık bir sesle mırıldandı. Zar zor duymuştum. Yüzüne bakmasam muhtemelen anlamam, duymazdım da.
Arkamı tam bir şekilde ona dönerek gözlerimi kapattım. Ne kadar bir süre öylece yattım, o da öylece oturdu bilmiyorum. Ama uzun bir süre geçtikten sonra kalkıp yukarıda duran gaz lambasını üfleyerek kapattı ve yanımdan geçmeden önce omzuma inen kalın battaniyeyi yukarı doğru çekti. Uyuyorum sanıyordu muhtelemen.
O odasına giderken bu hareketi yüzünden dudaklarıma küçük bir gülümseme yerleşti. Hâlâ yanmakta olan soba karanlık salon'u aydınlatan tek şeydi. Sobada yanan odunun çıtırtıları altında uykuya dalarken aklımda yarın neler olacak düşüncesi dolanıyordu.