Bunun yblarini paylaştıktan sonra yeni bölümler yazmaya baslıycam bu kitaba çok ilgim var hadi bakalım, iyi okumalar size<33
Sınır: 20 yorum.
×××××
Yolculuk çok uzun olmamıştı. Zaten Xocalı'dan Irevan'a kadar olan yol pek de uzak değildi. Yolculuk boyunca kadının üzerimdeki bakışlarından kurtulamamıştım. Kötü bir şekilde bakmıyordu, ama o bir ermeni ve dik dik bakması beni rahatsız ediyordu. Garip olan ikinci şey ise yolculuk boyunca askerlerden hiçbiri bana bir yanlışlık yapmamıştı. Ermeniler iğrenç bir halktı, ama kendilerine karşı en iyileriydiler her zaman.
"Komutanım, geldik." Ön taraflarda araba kullanan askerlerden biri önümde oturan genç kadına söyledi. Yolculuk uzun olmasa da, Ali'yi uyutmayı başarabilmiştim. Kadın askerlere kafa salladığında hepsi araçtan inmişti. Önce kendisi indi. Ben inmek istediğimdeyse elini uzatarak yardım teklifinde bulundu. Onun teklifini kabul etmeyerek arabadan indim.
"Ares, git bir araba getir." Askerlerden birine bir şey demişti. Onlar Azerbaycanca anlasa da, bizler pek ermenice bilmezdik. Zaten o iğrenç dili bilmek de istemiyorduk.
Asker onun dediğine kafa sallayarak koşarak gitmeye başladı. Yanımızdan geçen herkes ona selam veriyor, bir şeyler söylüyordu. Buralarda fazla saygısı vardı galiba. Gerçi onların ne saygısı olacaktı ki?
Biz bir süre ayakta bekledik. Hava fazla soğuktu. Ben de, Ali de üşüyorduk. Ama onun karşısında sert durabilmek için elimden geleni yapıyor, bu durumu olabildiğince gizlemeye çalışıyordum. O etrafımdan dolanarak arkama geçti ve askeri ceketini omuzlarıma yerleştirmek istedi. Buna izin vermeyerek öne doğru bir adım attım. Ondan gelen hiçbir şeyi kabul etmek istemiyordum. Beni umursamadan tekrar yanıma geldi ve ceketi omuzlarıma yerleştirdi. Hareket etmemem için ise elleriyle omuzlarımdan tuttu.
Gözleri benden kucağımda duran Ali'ye kaydı. Düz çizgi halinde olan dudakları oğlumun uyuyan ifadesini gördüğü anda yukarıya doğru kıvrıldı. Yüz hatları ne kadar sert olsa da, gülümsemek ona fazlasıyla yakışıyordu. Ne dediğimi farkederek yüzümü buruşturdum ve önüme döndüm.
Hava çok soğuktu, dudaklarımın arasından çıkan sıcak hava dışarıdaki soğuk havaya karışarak dumana dönüşüyordu. Bacağımın ağrısı soğuk havada daha çok hissediliyordu. Muhtemelen kanıyordu şu anda.
Saatler gibi geçen dakikaların sonunda asker bir arabayla önümüzde durdu. Arabadan inerek kadına asker selamı verdi. "Git hastaneye söyle, benim eve bir doktor göndersinler." Her ne dediyse ondan genç olan erkek asker kafa sallayarak uzaklaşmaya başladı.
Komutan benim kolumdan tutarak arabaya doğru götürdü ve kapıyı açarak beni arabaya bindirdi. Hiç vakit kaybetmeden arabanın önünden dolanarak sürücü koltuğuna oturdu. Gözlerini etrafta gezdirdikten sonra arabayı çalıştırdı.
"Kimsin?" Diye sordum. Tüm zaman boyunca aklımda sadece bu soru dolanıp durdu. Neden bana yardım ettiğini de merak ediyordum, ama bunu daha çok ediyordum.
"Amara." Dedi sadece. Benim ilgimi en çok çeken şey akıcı olan Azerbaycancasıydı. Bir Azerbaycanlı kadar iyi konuşuyordu.
"Sen?" Dediğinde tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Ona ismimi söylemeyecektim elbette.
"Peki." Benden bir cevap almayınca kafa sallayarak kendi kendine konuştu. Bir şey demedim. Gözlerimi hâlâ kucağımda huzurla uyuyan oğluma çevirdim. Sessiz bir yolculuğun sonunda büyük sayılabilecek bir evin önünde durduk. Arabadan inerek yanıma geldi ve kapıyı açarak elini bana uzattı.