Bölüm 8.

561 91 18
                                    

Sevil'den.

Joel ile olan o geceden sonra Amara daha temkinli ve dikkatli olmaya başlamıştı. Sürekli bana Azerbaycan'ca konuşmamam gerektiğini hatırlatıp duruyordu. Ama zaten ben bunu hiç unutmuyordum. Bizi de tehlikeye atacak bir şey yapmazdım. Bunu anlaması bence bu kadar da zor olmamalı.

Derin bir nefes alarak Ali'yi yatağına bıraktım ve kahvaltıyı hazırlamayı bitirmek için çaydanlığı mutfaktan alarak geri geldim. Çaydanlığı sofranın yanındaki sobanın üzerine koyarken Amara da odadan çıkmıştı.

Koyu yeşil olan kravatını bağlamaya çalışıyordu. Ama nedense bu sefer bağlayamıyor gibi görünüyordu. Gözlerinin her tarafından uyku akıyordu resmen.

Onun bu tatlı haline gülmek istesem de, kendimi durdurdum. Boğazımı temizleyerek, "Ne oldu? Yardım edeyim mi?" diye sordum.

Kafasını kaldırıp, bana bakarken gülümsemeyle kafasını salladı. Düğüm yaptığı kravatı açarak yanıma geldi. Ona bakmadan dikkatlice kravatı bağlasam da, onun bakışları her hareketini en ince ayrıntısına kadar izliyordu. Bana olan bakışları bu sıralar daha garip hissetmeme sebep oluyordu.

Bitirdiğimde geri çekilip ona baktım. Dudaklarına yerleştirdiği parlak gülümsemeyle bana bakıyordu. Bir şey demeden kafamı çevirdim. Onun ve benim bardağıma çay doldurduktan sonra sofraya oturdum. O da kucağında Ali'yle birlikte karşıma oturdu.

Ali ona iyice alışmıştı. Her gece işten gelip onunla oynamasından, altını değiştirmesinden de anladığım kadarıyla Amara da Ali'yi çok sevmişti.

Onun yanağına bir sürü öpücük kondururken hazırladığım Ali'nin yemeğini Amara'ya uzattım. Yaşadığım gerginlik ve korkulardan sonra sütten kesilmiştim. Bir de Ali'ye yemek almak için para harcıyordu. Bu durum beni daha da utandırıyordu onun karşısında.

Kaşlarımı çatmış bir şekilde bunu düşünürken, "Ne oldu? Bir sorun mu var?" diye sordu yemeği elimden alırken.

Hemen kendime gelerek, "Hayır, yok." dedim hızlıca.

Kaşları havaya kalksa da bir şey demeden sustu. Yemek tabağını masaya bırakıp yavaşça Ali'yi yedirmeye başladı. Ara sıra da kendisi yaptığım sosislerden ağzına atıyordu.

Yüksek bir mevkide olduğu için iyi bir para kazandığını biliyordum. Ama neredeyse kazandığı tüm parayı bize harcıyormuş gibi geliyordu. Yanlış anlaşılmasın, Amara'dan artık korkmuyordum. Sadece ona bu kadar zorluk çıkarırken bir de parasını bize harcamasını kabul edemiyordum.

Ama neden ben kötü hissediyordum ki? Sonuçta beni buraya o getirmişti. Bizi kurtardığı için ona kızmıyordum. Sadece içinde olduğum bu aptal durum tamamen beni aptallaştırmıştı.

Derin bir nefes alıp, kafamı eğerken masada duran bardağımı alıp çayımı içmeye başladım.

Amara gülerek Ali'yle onuyor, ona yemekler yedirmeye devam ediyordu. Ali de gülerek ellerini bir birine çarptırıyor, bacaklarını sallıyordu. Onların bu haline gülümseyerek bakmaya devam ettim.

Sessizce kahvaltıyı bitirdiğimizde Amara ayağa kalkarak Ali'yi beşiğine geri bırakıp, üzerini örttü. Onun yanağına son bir öpücük bırakıp, kenarda duran koyu yeşil ceketini aldı.

Ceketini giyerken bana, "Ben şimdi gidiyorum. Erken geleceğim, en fazla bir saat sonra burada olurum. Ben gelene kadar kimseyi içeri alma." diye temin etti tekrardan.

Gözlerimi devirip, kafamı salladım ona. Bunu gören Amara bana, "Keyfimden demiyorum bunu. Dikkatli olmamız gerekiyor." dedi.

Bir şey demeden sadece yine kafamı salladım. Bir şey demediğimi görünce gözlerini üzerimde gezdirip derin bir nefes aldı.

Binbaşı | [G×G]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin