Ay uzun zaman sonra yb geldi. Bolca yorum yapın lütfen, seviliyorsunuz byee.
×××××
Yine normal sabahlardan biriydi. Amara erkenden kalktığı için ben de erken kalkıp ona kahvaltı hazırladım. Bizim için o kadar şey yapıyordu. En azından yaptıklarının karşılığı olmasa da, bir iyiliğim değsin istiyordum.
Ben bardağa çay doldururken o da içeri odadan çıkmıştı. Askeri ceketinin önünü açık bırakmış, uykulu olduğu için gözlerini ovuyordu. Koyu yeşil, kahverengiye yakın kravatı bu sefer daha uzundu. Beline kadar geliyordu neredeyse.
Elini gözünden çekip, beni gördüğü anda şaşırdı fakat hemen ardından dudaklarına gülümseme kondu.
Yüzündeki gülümsemeyle odadan çıkıp, sofraya doğru gelirken, "Günaydın." dedi. Az önceki yorgunluğuna tezat olarak neşeli bir sesle söylemişti.
Elimdeki çaydanı tezgaha bırakırken ona, "Günaydın." dedim kuru bir sesle.
Gözlerini masada gezdirirken beni görmezden geldi. "Ellerine sağlık." diyip ceketini çıkardı ve sandalyenin arka tarafına astı. Masaya otururken gözlerini bana çevirdi.
"Ali uyanmadı mı?" diye sordu. Kafamı sallayarak ben de onun karşısına oturdum. Gece kalkmıştı ama Amara'nın aldığı meyveler ve proteinler tekrardan sütümü getirmişti. Bu yüzden rahat bir yemek yemiş, hâlâ da uyuyordu.
"Sütünü içti şimdi rahat uyuyor." kendi önüme de sosislerden koyarken söyledim. Çatalıyla ağzına zeytin atıp, arkasına yaslanırken bana bakmaya devam etti.
Bardağını alıp, çayını yudumladıktan sonra, "Şimdi gideceğim ama 1 saat sonra falan geri döneceğim. Sen de hazırlanırsın, alış verişe gideriz." dedi.
Hareketlerimi sürdürürken kaşlarım çatıldı. Bunu beklemiyordum. Bize bir çok yardımı dokundu ama bu kadar düşünceli olduğunu bilmiyordum.
"Bizi gizlemeye çalışırsın sanıyordum. Tehlikeli değil mi?" diye sordum.
Kısa bir süre sessiz kaldı. Belki de, haklı olduğumu düşünüyordu.
Çayından bir yudum daha alırken kafasını salladı. Sonra ise tekrar, "Haklısın, bu çok tehlikeli. Ama böyle de olmaz. Dışarıda Azerbaycan'ca konuşma, yetiyor." dedi.
Bir şey demeden kafamı salladım. Aslında bu alış veriş iyi olacaktır. Benim için sorun yoktu ama Ali'nin ne kıyafeti vardı, ne de bezi. En azından onun için bir şeyler alabilirdim.
"Tamam." dedim sadece. O da bir şey demeden kahvaltısını etmeye devam etti.
Gözlerimi onun yüzünde gezdiriyordum. Kısa sarı saçları vardı. Sürekli dağınık halde duruyorlardı. Onu ilk gördüğünüzde ermeni, Azerbaycanlı değil de, Rus derdiniz. Tam olarak öyle tipte birisiydi. Keskin çene hatları ve içe çökük yanaklar.
Bakışlarımı farketmişti. Tekrardan bardağına uzanırken gözlerini benim gözlerime çevirdi. Dikkatli baktığımı görünce hareketlerini durdurdu. Ben de yakalandığım için hemen kafamı çevirdim zaten.
Son bir yudum daha alarak bardağı masaya bıraktı. Ardından ayağa kalkıp ceketini de aldı.
Ceketini giyerken, "Bir saat sonra görüşürüz." dedi. Bir şey demedim. Sadece kafa salladım. Giyindikten sonra birkaç saniye durup bana baktı. Neden böyle bir şey yaptı bilmiyorum. Sormadım da.
Sonunda daha fazla bakmayı kesip evden çıktı. O gittiğinde derin bir nefes alıp ben de ayaklandım. Gidene kadar en azından sofrayı toparlar, Ali'yi uyandırıp, tekrardan yemek yedirirdim.