Açıldığında tanıdık, güzel bir yüzle karışılaşan gözlerim, şaşkınlığı bir kenara bırakıp hayal olduğunu bilerek yüzünde cesurca gezindi. Bununla yetinmekle kalmayıp ellerim de yüzüne çıktığında hafifçe gülümsedim. Bir rüya nasıl bu kadar gerçekçi hissettirebilirdi? Bir süre daha rüyamdan uyanamadığımda karşımdaki güzel yüzü cimcikledim. Kaşları hızla çatılan Jimin şaşkın gözlerini açtı ve elini yanağına götürüp bana garip yüz ifadesiyle bakmaya başladı.
İşaret parmağımla açıkta kalan omzunu sarstım.
"Rüya değil misin sen?" Jimin yavaşça güldü. Mayışmış bir gülüştü. Bende güldüm.
"Sen hiç böyle gerçekçi bir rüya gördün mü?" Görmüştüm. Hem de nasıl görmek...
"Evet..." Jimin meraklı gözleriyle bana ne bakarken bir eliyle de belimden kendine doğru çekmişti.
"Beni gördüğünü varsayıyorum. Ne yapıyorduk?" Omuz silktim. Ona bu kadar yakınken mimiklerimi kontrol etmek de zorluk çekiyordum.
"Hatırlamıyorum pek" Jimin yavaşça burnumu sıkıp öptü.
"Hatırlıyorsun" kaçamak bir gülüş attım.
"Sadece baştan çıkarıcı bir rüyaydı..." Jimin üstüme çıkıp bana doğru eğildi ve dudaklarını yüzümde gezdirdi. O sırada sol eli de vücudumun haritasını çıkarıyormuşcasına tenime sürtünüyordu. Dişleriyle alt dudağımı kavrayıp kendine doğru çektiğinde sağ elim ensesine gitti, o sırada eli eşofmanımdan sızıp iç çamaşırıma kadar girdiğinde göğsüm istemsizce havaya kalktı ve alıp verdiğim nefesler hızlandı. Jimin üzerimdeki etkisini hissettiğinde sırıtarak yüzünü yüzümden birkaç santim uzaklaştırdı.
"Bundan daha mı baştan çıkarıcıydı?" Gülümseyip dudaklarına uzandım.
"Anne!" Minry'nin aniden gelen sesiyle Jimin'i üstümden yan tarafa itip çabucak ayağa kalktım. Derin bir nefes alıp verdikten sonra yüzüme sevgi dolu gülümsememi takıp kapıyı yavaşça açtım.
Minry elleri arkasında kapının önünde bana aşağıdan aşağıdan bakıyordu.
"Miniğim, erken uyanmışsın!" Kafa salladı.
"Evet dün uyuduğum için babamı göremedim şimdi görebilirim değil mi?" Birden gelen aslında beklediğim ama şu an beklenmeyen soruyla burun buruna gelmişken şaşkın şaşkın, küçük oğluma baktım. Umutla babasını beklemesi tabi ki normaldi fakat yüzleştirmek doğru olur muydu bilemiyordum.
"Oğlum..." Minry'nin benden cevap bekleyen gözleri yanımıza gelip önüne eğilen Jimin'e dönmüştü.
"...baban senin hep yanındaydı" Jimin kollarını Minry'e doğru genişçe açtı ve gülümsedi.
"Babanın kucağına gelmek istemez misin?" Minry'nin normal olarak kafası karışmıştı, kafasını bana doğru kaldırdı. Benden bir onay bekliyor gibiydi. Gülümseyip kafa salladım ve yanına eğildikten sonra omuzlarından tutup kendime çevirdim.
"Baban seni çok özlemiş, sende çok özledin. Ona sarılmak istemez misin miniğim?" Çenesini okşadığımda eğik kafası kalktı ve yavaşça Jimin'e doğru döndü. Önce kendin emin olmayan bir adım attı, Jimin hâlâ aynı şekilde oğlunun ona sarılmasını bekliyordu.
"Anne ben acıktım." Gerilen yüz hatlarım ve Jimin'in donuk yüzü, hiç beklemediğimiz bir hamle olduğunu oldukça net gösteriyordu. Bozuntuya vermemek adına gülümsemeye çalışıp Minry'i kucağıma aldım.
"Pekâlâ, hadi yemek yiyelim!" Minry'nin kısa banyo rutinini tekrarladıktan sonra aşağı, kahvaltıya indirmiştim. Mama sandalyesine yerleştirdiğim oğlumun önüne hizmetlinin hazırladığı sebze püresini koyup kaşığı eline tutuşturdum.