★ / 11

62 6 8
                                    


05062023

"Bayan Lee, günaydın."

Chanhee erken bir saatte yürüdüğü yolda karşılaşmayı beklemediği komşusuna gülümsediğinde Bayan Lee topladığı çiçeklerle ona doğru adımlayarak sormuştu merakla.

"Gidiyor musun?"

Güneşin yeryüzüne düşen taze ışınları gözlerini kamaştırıyordu pembelinin. Kafasını olumsuz anlamda sallayarak kısmıştı gözlerini.

"Henüz değil. Bir şeyler hatırlamaya başladım ve size bir kaç şey sormak istiyordum."

Bayan Lee gencin güneşten rahatsız olmasına rağmen önüne geçerek kendisine gölgelik olma nezaketini göstermesine keyifle gülmüş ve çantasını koluna asarak başlamıştı yürümeye.

"İyi ki bu saatte kalkmışım o halde. Hafızan için ne kadar sevindim inanamazsın."

Eve dönüş yolunu birlikte adımlamaya başlamışlardı. Yolun yarısında Bayan Lee güneşin doğuşuyla birlikte toplanan bahar çiçeklerinin kokusundan bahsetmiş, Chanhee ise aklındaki tonlarca düşünceyle yalnızca dinlemeye çalışmıştı yaşlı kadını. Konu sonunda kendi hikayesine geldiğinde ise bahar yerini kış soğuğuna, henüz doğmuş olan güneş yerini bulutlara bırakmıştı.

"Kaybın için üzgünüm oğlum. Bu durumu bir kez daha yaşamanı hiç kimse istemezdi emin ol."

Bayan Lee yanındaki zayıf bedenin gözlerine bakıp gülümsemişti samimiyetle.

"Yaşadıklarına rağmen güçlü çocuksun."

Emin değildi güçlü olup olmadığı konusunda. Ailesinde ve Younghoon'daydı aklı sadece.

"Ne yazık ki onlar hakkında hatırladığım tek şey bu. Cenazelerine katılmadım değil mi?"

"Kendini hiçbir şey için suçlama. Bu senin ilk ölümden döndüğün kazan değildi. İkincisiydi resmen. Ailenle birlikte senide kaybedebilirdik. Cenazelerine katılamayacak kadar kötüydü durumun."

Younghoon'un sahile gittiği günkü korkusu geliyordu aklına. İntihar edeceğini düşündüyse, tekrardan bir kaybetme korkusu yaşamış olmalıydı. Endişeleri hiçbir zaman yersiz olmamıştı...

"Ya iyileştikten sonra?"

Cevap vermekte çekingen davranmıştı Bayan Lee. Derince bir iç çekerek devam etmişti yürümeye.

"Gelmedin."

"Bencillik değil mi?"

"Öyle söyleme. Şu güzel arkadaşın gelirdi hep arada. Ama sen... kabullenemediğini söylemişti."

Anlıyormuşçasına kafasını eğerken Bayan Lee teselli vermek istercesine sıvazlamıştı sırtını.

"Sorun değil. Onca yılın ardından seni pembelerinle görmek gülümsetmiştir anne babanı eminim. Sıcak evinizin ışıklarının tekrardan yanıyor olduğunu öğrendiklerindeki mutluluğunu hayal et."

Cevap vermek zordu. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu.

"Younghoon da var. Hala yanında olduğunu gördükleri için çok rahattır içleri. İyi ki bir şeyleri hatırlaman için seni ilk buraya getirmiş akıllı çocuk."

Hem ailesinden hemde Younghoon'dan nasıl olurda soyutlayabilmişti kendini? Aldığı bu karar işe yaramış mıydı peki? Ne olmak istemişti, 'hiç' mi?

"Küçükkende böyleydin. Sorun yaşadığında bir hafta odandan çıkmaz kimseyle konuşmazdın. Annene şımarık olduğunu söylediğimde kıyamaz yalnızlığı sevdiğini söylerdi."

Gülmüştü sinirleri bozulmuşçasına.

"Kirpi yavrusunu pamuğum diye sever gülme hiç. Canın elbet yanacak. Yaraların elbet olacak. Ama bu şekilde kapanırsan kim yardım edecek sana? Yaraların nasıl iyileşecek?"

Haklıydı. Hiçbir şey değişmez, acısı ilk gün gibi taptaze kalırdı. Her şeyi unutmadan önce olan şey buydu. Younghoon'u uzaklaştırdıktan sonra tercih ettiği yaşam buydu. Ailesi zaten çoktan gitmişti.

Bayan Lee topladığı çiçeklerden küçük bir demet ayırarak uzatmıştı Chanhee'ye.

"İnsan olmak zor ve karmaşık. Doğmayı biz seçmedik biliyorsun. Büyümeyi biz istemedik, nerede doğup büyüyeceğimize biz karar vermedik. Ama hayatımıza kattığımız insanlar konusunda özgürüz."

Evlerine yaklaşmışlardı ve yaşlı kadın gitmeden önce iyi olduğundan emin olmak istediği gencin gözlerine bakmıştı umutla.

"Yalnızlık ruhuna iyi gelmez yalnız olmanı istemeyenler varken çevrende."

Bayan Lee'nin yanından ayrılamdan önce parmaklarının arasına sıkıştırdığı çiçeklerin renkleri kendisi için fazla mutlu ve güzeldi sanki. Hayatında renkli olan tek şeye, gözlerinin önüne düşen pembe saç tutamlarına üflemişti ruhsuzca.

"Bana çiçek mi topladın?"

Elleri cebinde kapısının önünde beklemeyi umduğu tek kişi eski sevgilisiydi belkide. Younghoon endişesine yenik düşerek görmeye gelmişti pembeli olanı. İyi görünmüyordu tahmin ettiği gibi.

Ailesinin kaybı onun için atlatamadığı bir olaydı. Ayrıldıklarında bile yaşadığı kayıp ilk günkü gibi tazeydi ruhunda. İkinci kez aynı şeyleri yaşıyordu. O hatırlamasa bile emindi ruhunun ne denli yorulduğunun.

"En sevdiklerinden."

"Yalan söyleme Bayan Lee'yi sana verirken gördüm."

Chanhee'nin uzattığı çiçek buketini itmişti beğenmez bir tavırla. Değerlisinin gözlerini yeniden gülerken görmek rahatlatsada bozmamıştı istifini.

"Tüm büyüyü bozdun."

İstememesine rağmen Younghoon'un kollarına bırakmıştı çiçek demetini. Cebinden çıkardığı anahtarıyla kapıyı açmıştı sonra.

"Neden geldiğimi sormayacak mısın?"

Younghoon sessiz kalmakla yetinen bedenin tezgahın üzerine bırakıtğı bardağa elindeki çiçekleri koyarken sabırla beklemişti sorusunun cevabını.

Güzel gözlerinden okunuyordu endişesi.
Hissettiği sevgi ve kırgınlık... bunun bir tanımı yoktu.

"Benim için endişeleniyorsun."

"Aileni kaybettikten sonra çok sarsıldın. Her şeyi unuttuktan sonra onları ikinci kaybedişin... Ne hissettiğini biliyorum. Bu sefer yanında olmama izin ver."

"Yanımda olmanı istememiş miydim?"

Bildiği sorunun cevabı uzunca bir sessizlikti.
Neden aynı şeylerin tekrarlanacağı ihtimaline rağmen yardım etmek istiyordu bu kadar? Zor değil miydi onun içinde? Yorgun değil miydi yeterince?

"Özür dilerim."

Samimi özürü bir ayrılığı çağdıştıracak tınıda ilişmişti kulaklarına. Her şeyin bittiği o geceyi hatırlayarak gülümsemişti burukça. Karşısındaki bedenin saç tutamlarını bulmuştu parmakları.

"Neden hep en kötüleriyle başlıyorsun hatırlamaya?"

Chanhee kafasını olumsuz anlamda sallamıştı yorgunca. Oda aynı soruları soruyordu kendine. Neden onca güzel anıları varken bunlar vardı zihninde?

Neden ona nasıl aşık olduğunu hatırlamak yerine canını nasıl yaktığını hatırlamak zorundaydı?

-

06062023

çok şey değişmiş / bbangnyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin