Akşamüstünün kaçıncı saatindeydi bilmiyordu ama güneş birazdan tamamen batacak gibiydi. Rüzgâr saçlarını savuruyor, ceketinden içeri giren soğuk, uyuşmuş zihni sebebiyle pek işlemiyordu. Düşünceleri, elindeki sigara gibi duman altındaydı. Bir o yana, bir bu yana giden kuşların apansız çırpınışlarını seyrediyor, orada süzülme arzusunu hissetmek amacıyla gözlerini yumuyordu. Bir yudum daha aldı şişesinden, bir yudum daha ve bir yudum daha...vakit, paketindeki sigaralar gibi, çok çabuk tükeniyor ve bunu düşünmekle dahi uğraşmıyordu. Siyahtan ötesi yoktu, beyazdan arşını kabul etmiyordu. Zihnindeki bulantı onu tatmin etmiyordu.
O, tamamen siyaha bulanmak istiyordu.
Renklere sahip değildi, bundan da ötesi herhangi bir zaman dilimine de ait olduğu söylenemezdi. Zaman denen kavramın, insanların dostu olduğunu söyleyen kesime hiç inanası gelmiyordu. Bir kere, ona düşman olmaktan başka hiçbir şey yapmamıştı. Sürekli bir yarış hâlindeyken, bir de ona eş toplamda 204 karenin bulunduğu siyah beyaz tahta, kendisi için en büyük lanetlerin başını çekebilirdi. Eğer ki, tıpkı seyre daldığı uçurumun ötesindeki boşluk gibi, derin ve çıkılmaz bir sona ulaşacağı aşk kavramı olmasaydı.
"Bir gün seni şu uçurumun aşağısında bulacağım diye ödüm kopuyor."
Bunun yerine sigarasını uçurumdan aşağı atarken, duyduğu aşina ses sebebiyle bakışlarını yakın arkadaşına çevirdi. Alaylı bir ifadeyle kendisine bakıyor da olsa yüzündeki ifadesizliği sürdürdü. Bir hayli kafası karışık olduğundan, gözlemci bir tutumla süzdü ayaktakini. Sora, yanındaki boşluğa oturup, ayaklarını onun gibi sallandırmaya başlayana dek de bakışlarını ondan çekmedi.
"İntihar tepesinden atlayan genç," kendi kendine konuşurken gülmüştü. "Sahi, çeşit çeşit manşet güzellemeleri yapılırdı adına. Zamanın gazetecileri işte..."
Dinlememeyi tercih etti, Taehyung. Konuşsun dursun...Elleri yanındaki boşlukta duran paketini yokladı. Karşılaştığı boşluk sebebiyle kaşları çatıldı fakat ne olduğunu kısa vakitte anlaması, gözlerini yumup sıkıntılı bir nefes vermesine sebep olmuştu. Yeniden arkadaşına döndü. Elinde salladığı pakete gözlerini kısarak bakmış, "Bunu mu arıyorsun?" diyen yüz ifadesine karşın yalnızca başını iki yana sallamıştı. Başı çatlıyordu. Başı çatlıyor ve arkadaşına dahi tahammül edemiyordu.
Bu sebepten olmalı ki alma tenezzülüne dahi girmedi. Ellerini geriye yaslayıp, yana eğdiği başıyla karşısındaki boşluğu izlemeyi sürdürmüş, ses etmemişti. Bu sessizliğin büyük bir getirisi olacağını biliyordu. Ne kadar kendini konuşmamaya zorlasa da, dilinden dökülecekti aklındakiler zira içince bir hayli çenesi düşüyordu.
Yanağını omzuna yaslamış, ağzındaki sigarayla keyif çatan arkadaşına dönmüştü. Birden gülmeye başladı. Kıkırtısı, rüzgârın uğultusuyla beraber derecesini arttırırken, kahkahaları uçurumun boşluğunda yankılanıyor ve arkadaşı, garip bakışlarla onu seyrediyorken durdurmak gittikçe güçleşiyordu. İnanılmazdı. Zihninde volta atan düşünceler durumu gittikçe komikleştiriyordu. Ne tuhaf düşünceler yığınıydı onlar...
"Delirdin sahiden." diyen Sora'nın yüzündeki garipseyici ifade bir kez daha güldürdü onu. Kafasını kaldırıp, doğruldu yerinde. Bir yudum daha almıştı birasından. Dudaklarında hâlâ bir sırıtış mevcuttu.
"Neye güldün o kadar?"
Soranın sahici bir merakla soruşuna omuz silkti. Sahi, beyninin küçük bir kısmının çalışıyor olması şu an için durumları bir hayli zorlaştırıyordu. Kolay sarhoş olmazdı, sadece o hissi yaşamayı severdi.
Sorduğu soruya cevap vermedi. Sora, bu sessizliğin sebebini biliyor olduğundan üstelememiş, kafasını iki yana sallayıp bakışlarını çekmişti. Taehyung, onun için çözülmesi zor biriydi. Bazen arkadaş olup olmadıklarını dahi sorguluyordu. Özellikle böyle zamanlarda yalnızca yanında duruyor, ona desteğini yalnız bu şekilde belli edebiliyordu. Taehyung, bu durumdan memnun olsa da kendisi için aynı şey söylenemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
akla kara
Fanfiction"İşte bu kadar şiddetli, bu kadar ağır; Beyazlar içerisinde simsiyah duygular." text, düz.