17.Bölüm

97 6 4
                                    

"yollarım dikenli taşlı, ellerimde fotoğrafın yüzünde aynı gülümseme. sormadım neden sonumuz geldi böyle, çok yazık."

şarkı adı: çok yazık

Bölüme başlamadan; okunma sayısına göre oylar çok az. Lütfen bölüme geçmeden oy verir misiniz.

Ben Asena Doğan. Hayır, hayır Ada. Ada Akman. Babam Akif. Hayır, hayır Atalay.

Neden? Neden?

Hayatım olması gerektiği gibi olsaydı ne olurdu sanki? Ne gerek vardı bu kadar yalana.

Duyduklarım ile aşağı indim. Sonuçta yüzümü bilmiyordu. Akın'ın yanına koltuğa oturduğumda dikkatlerini bana verdiler. "Bu kız kim Necat?" diye sordu Atalay. Baban. Beni satan babam.

"Akın'ın kız arkadaşı." diye cevap verdi. "Özel konuşuyoruz. Burada bulunmaması daha iyi." dedi Atalay'ın yanındaki bir adam. Söze Akın atladı bu kez. "Onunla her şeyimi paylaşıyorum. Sorun yok konuşabilirsiniz."

"Neyse, konuşacaklarımız bitti zaten. Kalkalım biz." Atalay ayağa kalkarken Akın ve Necatta kalktı.

"Bir şeyler bulursan haber et Akın." dedi Atalay. Bu adam niye beni arıyordu? Onca yıldan sonra birde.

"Tamam Atalay abi." dedi Akın.

Atalay ve yancıları çıktıktan sonra Akın bana doğru geldi. "Duydun mu?" diye sordu telaşla. "Evet. Beni bulmak için sizden yardım istiyor." 

"Ne yapacağız amca?" diye sordu bu kez Necata bakarken. Necat bu sırada Akını duymuyor gibiydi. Burnundan soluyordu.

"Sen neden aşağı indin? Sana kim in dedi?!" diye bağırdı bana doğru. "Ne o beni bulursa senin yanında olduğumu anlayacak ve seni öldürecek diye mi korkuyorsun?" dedim gülerek.

"Asena!" diye bağırdı. "Adamlarının beni kaçırdığına say. Çok hırpaladılar beni." dedim dudağımı büzerek yapmacık bir üzüntüyle.

"Asena'yı  mı kaçırdın amca?" diye araya girdi Akın. Konudan çok bağımsızdı. Hiçbir şey bilmiyordu.

"Neyse ben odaya çıkıyorum, amcan sana merak ettiklerinin cevabını versin." dedim ve merdivenlerden yukarı çıktım.

Odaya geldiğimde, 2 gündür odada fark etmediğim kitapları gördüm. Kapının arkasındaki kitaplığa doğru yaklaştım. Kitaplıkta daha çok modern klasikler vardı. Gözüm ilk, Stefan Zweig-Satranç kitabına kaydı. İçeriği; Bir satranç şampiyonuna karşı Nazilerin tehdidi altında ruhsal dengesini kaybetmiş, kendine karşı yabancılaşmış birinin vermiş olduğu mücadeleyi anlatıyordu. Hem dizisini izlemiş, hem de kitabını okumuştum. Kitapta; psikolojik içsel baskının kişinin bilincini parçalara bölebileceğini, hiçliğin insanın kendi zihninde bir boşlukta kaybolmasına neden olabileceğini görüyoruz.

Satranç kitabını tekrar yerine koyduktan sonra, elime daha önce okumadığım modern klasiklerden olan Jack London-Martin Eden kitabını aldım ve odanın penceresinin önünde duran tekli koltuğa kuruldum.

Geçen saatlerin ardından acıkmıştım. Kahvaltı etmek için aşağıya çağrıldığımda kitabımı koltuğun üzerine koyarak merdivenlere doğru yürüdüm.

PLATONİK KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin