Remus Lupin, gecenin artık şehrin her tarafa çökmesi nedeniyle sadece sarı sokak lambaları ile aydınlanan sokakta sonuna gelmek istediği adrese ulaşmıştı. Sokağın başından sonuna doğru akın akın yürüyen genç arkadaş grupları arasından sıyrılmaya çalışırken aynı zamanda onların yüksek sesli kahkahalarından da kaçmaya çalışıyordu. Alışık olduğu mor led ışıklarla süslenmiş mekanın isminin yazdığı bar kapısını gördüğünde hızlıca kendini içeriye soktu. Kapıyı neredeyse uzayın sahip olduğu ışık hızıyla aynı anda açıp kapatmıştı. Üzerinde sabah işten kalma bir yorgunluk ve kafasının artık kaldıramadığı bazı düşünceleri vardı.
Arkadaşını siyah bar masasının arkasında mor önlüğüyle gördüğünde dudaklarına masum bir tebessüm yayıldı. En azından hayatındaki bazı insanlar durumlarından ve hayatlarından memnun gözüküyorlardı. Kızın gri kahkülleri önüne düşmüş onları elindeki bira bardağını yere bırakmadan kaldırmaya çalışırken de gözleri Remus'a takılmıştı. Her zamanki heyecanıyla kalabalığın arasından kendini göstermek adına parmak uçlarına kalkıp kumral çocuğa el sallamıştı. Remus'un onu görmediğini düşünüyor olmalıydı. Kızı daha fazla parmak uçlarında tutmamak adına Remus hızlı adımlarla insanlardan özür dileyerek barın yakınlarına gelmeyi başarmıştı. Kız dizlerinin üstünde masanın üstüne çıkarak çocuğun geniş omuzlarına kollarını sarmış bir anne edasıyla omuzlarını patpatlamıştı.
"Tamam, Dorcas insanlar bize bakmaya başladı."
Dorcas geriye çekilip kaşlarını çattığın da Remus da mahçup bir ifade ile gülümsedi. Arkadaşıyla toplum içindeki davranış farkları yüzünden çoğu zaman çakışırlardı.
"Bilirsin, Lupin anksiyete benden korkuyor."
"Ah, Meadowes ben de anksiyeteden."
Karşılıklı gülüştüklerin de Dorcas her zamanki renkli kokteylden hazırlamaya başlamıştı. Remus bazen seçiciydi belki bazen değil çoğu zaman öyleydi. Bu herhangi bir konu olabilirdi. Yemekler, içecekler veya erkekler? Söz konusu olan lupindi.
Gri küt saçlı kızın elindeki bardak yavaş yavaş mor kokteyl rengini kazanırken son aşama olarak kovadaki insanı bakınca donduran buzlardan bir parça alıp bardağın içine atmıştı.
"Sen ödeyeceksen içiyorum?"
"Ben neden ödüyorum? Yine işte sıkıntılar mı var?"
Kızın olayları sorgulamaya başladığı zaman daha çok ortaya çıkan ingiliz aksanına karşılık çocuk da aynı aksanla yanıt verdi. Remus'un aksanı bazen değişirdi zira annesi amerikali iken babasi ingiliz beyefendisiydi ve remus'u da öyle yetiştirmekten bir an bile vazgeçmemişti.
"Para konusunda sıkıntı var sayılmaz sadece bedavanın tadını seviyorum. Sıkıntı çalıştığım insanlarla alakalı."
"Bebeğim, bunun aşama aşama giden bir şey olduğunu işe başlarken biliyordun. Yakında asistanlık yapmak zorunda olmayacaksın."
Elindeki kokteylin pipeti sayesinde buzlarla oynayıp onların cama vurduğunda çıkardığı sesi duymaya çalışırken -ki bu barın içinde son ses çalan şarkı yüzünden epey zordu- bıkkınca nefesini verdi.
"Biliyordum ama artık gerçek ünlüleri istiyorum. Menajer olmak istiyorum Dorcas, menajer asistanı değil!"
Dorcas dudaklarını bükmüştü. İkisi bir süre anlamsız bir şekilde bakıştıklarında Remus boşvermesini söyleyen bir el işareti yapmıştı. Her hafta izin gününün gecesinde bu bara gelip, aynı sandalyeye oturup aynı konudan arkadaşının başını şişirmekten nefret ediyordu. Kızda artık verecek moral tavsiyeleri tükenmişti. O telefonuna gelen ve ekranı aydınlatan mesaj bildirimine odaklandığın da Remus da sandalyesini dans eden insanlara döndürüp biraz etrafı inceledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙠𝙚𝙚𝙥𝙞𝙣𝙜 𝙪𝙥 𝙬𝙞𝙩𝙝 𝙩𝙝𝙚 𝙗𝙡𝙖𝙘𝙠𝙨/𝙬𝙤𝙡𝙛𝙨𝙩𝙖𝙧
Fanfictionremus lupin bir gece geçirdiği çocuğu ertesi gün televizyonunda sabah magazinlerinde göreceğine imkan vermemişti. 230623